İmzalanan Protokolle ilgili gerginlik, tartışma ve umut duyma farklı kesimlerin öne çıkan çok farklı yaklaşımları oldu. Ancak eksik olan, yine Kuzey Kıbrıs'taki ekonomik ve sosyal sıkıntıları nasıl açacağımız ile ilgili çok yönlü arayıştır.
Bunun dış politika, yani Kıbrıs sorunu ile ilişkisi gündemde yok. Fakat olayın ekonomik boyutu bu kısır tartışmada tek başına ele alınmıyor. Kıbrıs sorununa bakış açısı, bunun belirleyicisi oluyor.
Bu nedenle en kaba hatları ile bir kesim olayı tamamen kutsayarak ve her farklı bakışı Türkiye düşmanlığına indirgeyerek ele alıyor. Karşı tepki ise Türkiye karşıtlığına sıkışıyor.
Çünkü bu kesimleri bu noktaya iten, esasında Kıbrıs sorununa dönük bakış acılarındaki farktır. Bu nedenle birbirimizi inkar ediyoruz. Böylece her yönden kendimizi zehirliyoruz.
Bu Protokolün temel yanı, Kamu Bütçesine dönük desteğin olmamasıdır. Yani Bütçe açığını kapatmaya yönelik bir katkı bu destekte yok. Yani Başbakan’ın övündüğü o 750 milyon TL’lik destekte, Bütçe açığı ile ilgili tek bir kuruş yok. Üstelik bu; 2020- 2023 dönemini kapsayacak olan yeni Protokol görüşmeleri öncesi önemli bir göstergedir. Yani olay 2019 ile sınırlı değildir.
Nitekim, Maliye Bakanı Sayın Amcaoğlu bunu alçak sesle, kibarca ifade etti. Sayın Amcaoğlu; “2020-2023 Protokol görüşmelerinde Türkiye’ye ağır bir enflasyon yaşadığımızı ifade edip, Bütçeye destek isteyeceğiz” dedi. Ancak eklemeyi de unutmadı. “Tabi Türkiye’nin imkanları çerçevesinde...”
Evet, Türkiye’nin de imkanları sonsuz değildir. Üstelik Türkiye’nin de ekonomik, demokratik ve siyasi pek çok sorunu vardır. Nitekim, ekonomideki sıkıntılar ve işsizlik arttıkça, insanların içinde Suriyeli göçmenlere dönük ırkçı tepkiler oluşuyor. Hükümet bunları ele almaya çalışıyor.
Siz Kıbrıs’ta Bütçe açığına eskiden olduğu gibi bir desteğin gelmesini nasıl beklersiniz? Hele buraya dönük yıllardır süren “besleme" söyleminin yol açtığı olumsuz birikimi göz ardı ederek.
Bu gerçeklerle olay ele alınmadığı sürece, ister istemez Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğünün yol açtığı birikimler üzerinden kamplaşmaya yol açar. Gerçek anlatılmadığı ve Protokolü savunma yalnızca, “750 milyon TL gelecek ve havalanacağız” üzerine bina edilirse, bilin ki hem eleştirenler hem de destekleyenlerin indinde, “besleme" ile bu söze tepki gösterenlerin kavgasını derinleştireceksiniz.
Bu bakımdan ekonomik sorunlar ele alırken, salt bir muhasebeci ya da ekonomist olamazsınız. Kıbrıs sorununda ve yıllardır bu topraklarda biriktirilen demokratik, kültürel ve sosyal yarılma noktalarını da göz önünde bulundurmanız gerekir. Bunlar yokmuş gibi davranamazsınız.
Bakın, Sayın Maliye Bakanı enflasyonun yol açtığı erozyon nedeni ile Türkiye’den 2020-2023 Bütçesi için kamu maliyesine destek talebini, çok alçak bir sesle, kibar bir söylemle ifade etti. Peki bu tespit, en azından 2018 yılını en ağır enflasyon koşullarında geçiren ve Savunma dâhil, pek çok alanda eldeki yerel kaynaklarla bu gemiyi götürmeye çalışan 4’lü Koalisyonun Başbakanı, Maliye Bakanı ile diğer ortak Eğitim Bakanına saygı duyulmasını da gerektirmez mi? Üstelik diğeri ile ortaksın!
Başbakan Sayın Tatar ile Sayın Maliye Bakanına bir ciddi görev düşüyor. Durumumuzu hamaset ve boş hayallerle değil, gerçeği ile ortaya koymalıdırlar. Toplumun tüm kesimlerine artık eskinin benzeri gibi Bütçeye, Türkiye’den katkı gelmeyeceğini söylemelidirler.
Bunun için kamplaşma kültüründen uzak, ortak payda arayışının alt yapısını beslemelidirler. Gelecek için geniş düşünme. Yoksa tüm farklılıkları göz ardı ederek Maraş’ı tek yanlı açmayı ve BM zeminlerini yok sayarak; kamplaşmayı, dar milliyetçilik üzerine, iç siyasi hesaplarla bina etmeyi öne alırsanız, bilin ki ekonomik sorunları da çözüm kanalına sokamazsınız.
İnkâr zehirdir
- 29 Temmuz 2019, 09:07
- 155
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi