Buradan başka bir yerde olmayı seviyorum, ama oraya seyahat etmeye bayılmıyorum.
Uçağın merdiveninde bavulumun çekme kolunu içine sokup tutmaya hazırlanırken iri yarı orta yaşlı, kısa pantolonlu bir adam “ben taşıyayım,” diyerek onu kapıyor ve merdivenleri zıplayarak çıkıp uçağın kapısına bırakıyor.
Bavulumu taşıyamayacak kadar çökmüş mü görünüyorum?
Ben yukarı tırmanıyorum, libidom aşağı inip ayak bileklerime yakın bir yerde uykuya yatıyor.
Koridorda, elimde bavulum 2C’nin önünde durup dolabın kapağını açıyorum.
“İzninizle.”
Arkamdan gelen genç bir adam bavulumu kapıp baş üstü dolabına yerleştiriyor.
Haydaa!
Bugün benden habersiz “MM’ye Yük Taşıtmayın” kampanyası mı var yoksa...
Diğer olasılığı düşünmek istemiyorum.
Libidom daha da düşecek ama inecek yer bulamıyor.
Oturuyorum. Yanımdan yolcular akıp gidiyor. Biri duruyor – asık suratlı genç bir adam – parmağıyla yanımdaki yeri işaret ediyor. Kalkıyorum. Yolcular akıp gitmeye devam ederken daha genç ve daha asık suratlı bir kadın duruyor. O da bir şey söylemeden cam kenarındaki koltuğu işaret ediyor.
İki sağır ve dilsiz mi?
Neyse ki en kötü durumda olan ben değilim. Terminalden uçağa kadarki 50 metreyi yürüyemeyecek durumda olan yaşlı üç yolcu, üç kadın, asansör tertibatı ile uçağa alınıyor. En arkadan gelen kadının kolunda ünlü markası üzerinde yazılı bir çanta, yüzünde mağrur bir ifade var. Pahalı çekçek bavulunu, arkasından gelen bir havaalanı personeli taşıyor.
Havam iyice bozuluyor.
Uçak pistin başına giderek motorlarını son sürat çalıştırıyor ve gökyüzüne kavuşuyor.
Kenarda oturan kız pencereyi kapattığı için dışarısını göremiyorum. Gözlerimi sağımdaki yolculara çeviriyorum. Çoğu telefonlarında bir şeyler izliyor.
İnternetten, cep telefonundan önce, uçakta sigara içmenin serbest olduğu yıllarda okuyan insan görülmezdi. Yolcular boş gözlerle karşıya bakar, yolculuk ne kadar uzun olursa olsun bu tablo değişmezdi. Şimdi aynı insanlar telefonlarına bakıyor. Hangisi entelektüel olarak daha az talepkâr, bilemiyorum.
Kara sakallı, kafasını tıraş etmiş genç bir adam güneş gözlüklerini tepesine yıkmış, gözleri telefonuna takılı, kulaklarında beyaz budlar var. Bir dilim ekmek kadar büyük telefonunda bir şeyler arayıp duruyor. Ben bakarken sağından iki-üç yaşlarında bir kız çocuğu beliriyor ve adamın önündeki cepteki su şişesinde avucunu gezdiriyor. Su şişesi baklava desenli. Çocuk şişeye dokunduktan sonra başını çevirip adama bakıyor ve gülümsüyor. Çocuğun gülümsemesi bir sıra arkada oturan bana da dokunuyor ve beni ışık içinde bıraktıktan sonra ta arka sıralara, uçağın kuyruğuna kadar her yeri ışıldatıp geri dönüyor.
İyi ki çocuklar var.
Uçak yere konup körüğe yaklaşınca, koridor bir an önce kendilerini dışarı atmak için öldürmeye hazır yolcularla doluyor. Birisi yardımıma koşmadan bavulumu kendim indirmek içim ayağa kalkıyorum.
Ama ondan önce, beni almaya gelen Espasito’ya, aldığım talimata uygun, telefonunu bir defa çaldırarak “uçağım indi” mesajı yolluyorum.
İlk gün
- 10 Eylül 2022, 09:22
- 2.4B
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
YORUMLAR
Ahmet Ö. - 2 yıl Önce
Hoş geldiniz Metin Bey.
Dönüş tarihinizi bu sefer bildirmediğiniz için acaba dönmeyecek mi korkusuyla bekledim
Bu güzel yol yazısıyla dönmenize çok sevindim. Espasito’un sizi almaya gelmesi de çok hoş, telefonunu bir kez çaldırmanız da.
Tolga K. - 2 yıl Önce
Hoşgeldiniz Metin Bey .Yazılarınızı yeniden başlamanızi 4 gözle bekliyorum.
İyi ki varsınız, güneş gibisiniz. Saygılar
Ahmet Ö. - 2 yıl Önce
Başlık “ İlk gün” olduğuna göre tatilin diğer günleri de gelecek galiba. Umarım tabii.
Beyhan Alkan - 2 yıl Önce
Özlemişiz hoş geldiniz,ne iyi yaptınız da geldiniz,ama oradan ama buradan.
Tolga K. - 2 yıl Önce
Yazmayı unutmuşum. 3 hafta ara , cidden çoook uzun geldi.Lutfen bir dahaki sefere bu kadar uzun ara vermeyin lütfen. -)
Ruh İkizi - 2 yıl Önce
Hoş geldin Üstadım.
Ne demiş Ozan: “İnsan kısım kısım, yer damar damar.”
Kelimeleriniz olmadan eksiğim Sn. Münir. Yazılarınızı özlemiştim. Hoş geldiniz…