İki liderin gayri resmi buluşması gerçekleşti. Bu buluşmadan geçen makalemde ifade ettiğim sonuç çıktı. Gergin ve çatışmalı ortamdan yumuşamaya dönük sonucun çıkması. Bu gerçekleşti.
Ancak bunun gerçekleşmesi Kıbrıs sorunun çözüm sürecini kesinleştirdiğini söylemek çok erken. Bu buluşmadan sonra kesinleşen bir şey var. O da iki liderin Eylül sonunda, BMGS ile 3’lü bir zirvede bir araya gelecekleri. Ancak bundan evvel Sayın Lute'nin adada gelip, iki liderle, “referans şartları“ konusunu görüşeceği ifade edildi. Şimdi bu yeni bir kavram olarak sık tekrarlamaya başlandı. Nedir bu? Bir kere açık olan temel, İki Bölgeli, İki Toplumlu, Siyasi Eşitliğe dayalı Federal Kıbrıs'tır. Yani iki taraf da bu temelin dışında bir şeyi masaya koyamaz. Çünkü bizde bazıları “referans şartları“ duydu ya, zanneder ki Federasyon dışı görüşleri de masaya getirebilir. Hayır, bu olamaz.
Bu temelden kimse kaçamadı. Ne kadar güçlü bir yapıştırıcı imiş ki bu tez, iki tarafta bunu öldürmek isteyenler olmasına karşın, hala masayı bir arada tutan “golla" budur. Üstelik, Kıbrıs BM Barış Gücü’nün görev süresini uzatan son BMGK kararında “siyasi eşitliğe“ açık ve kesin vurgu yapıldı.
Bu nedenledir ki Güneyde siyasi eşitliği erozyona uğratmak isteyenler bundan yine kaçamadı. Kuzeyde ise Güney istemiyor diyerek Federal Çözüm tükendi diyenlerde bu temelden kaçamadı.
Şimdi bu konuda Sayın Lute'nin gelişi ile birlikte bu temel üzerinde merkezi hükümetin yetkilerinin ne olacağı ve hangi yetkilerin Kurucu Devletlere devredileceğinin ön egzersizleri yapılacak. Ancak siyasi eşitliğin iki ana unsuru var. Biri, iki Kurucu Devletin bir biri ile eşitliği, diğeri ise Merkezi Devletin Kurucu Devletler üzerinde üstünlüğü olmayacağı ilkelerdir. Diğer nokta ise Merkezi Devletteki karar alma süreçlerinde siyasi eşitlik olacağıdır. Aynı zamanda etkin katılımın nasıl olacağıdır?
Crans Montana'dan sonra Sayın Anastasiadis siyasi eşitlik ve etkin katılımı, Kıbrıs Rum Toplumu gözünde şeytanlaştırmak için bir örnek vermişti. “Eğer Kıbrıslı Türklerin ayırt edici oyu olmuş olsaydı EUROMED Projesi kabul edilmezdi“ demişti. Bir kere ona şunu söylemek lazım.
O projeye ben, bir Kıbrıslı Türk olarak değil, aklı başında, yurdumuzu ve bölgeyi düşünen bir insan olarak karşı çıkardım. Çünkü maliyeti çok yüksek. Bu nedenle adaya ve insanımıza bu doğal zenginlikten kalacak olanı; dar milliyetçi çıkar için azaltacak bir proje. Aynı zamanda EUROMED Projesi Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan’ın ortaklığını gözetmiyor. Halbuki Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan'ın ortak işbirliği ile Avrupa’ya gidecek bir hat; Doğu Akdeniz ve Ege'de üç ülkenin halklarının işbirliğini artıracak ve barışı besleyecek bir temeldir. Bu nedenlerle EUROMED yerine bu projeye destek olurdum. Üstelik de buna pek çok aklı başında Kıbrıslı Rum’un da destek çıkacağını bilirdim.
Kısacası bu siyasi eşitlik ve etkin katılım karşılıklı olarak ortak çıkarları besleyip büyütecek bir zemindir. Bunu tek başına EUROMED olarak plânlayan Sayın Anastasiadis ne elde etti? Kocaman bir bela. Üstelik iyi ki yürümedi ve Kıbrıs’a daha fazla kaynak da kalacak.
Dolayısı ile şimdi önümüzde duran takvime olumlu katkı sağlamak gerekir. Evet, bir takvim var. Eylül sonu 3’lü zirve. Bunun arkasından mümkünse Kasım ayının sonuna doğru gayri resmi 5’li zirve. Peki, bunun arkası? 2020’nin Ocak ayında BM Genel Sekreteri’nin GK sunacağı rapor. İşte bu ön takvim 2020 Ocak ayındaki raporun etkisinde gerçekleşecek. Hangi taraf, BMGK sunulacak raporda bozucu olarak tanımlanmayı ister? İki tarafı da yapıcı olmaya zorlayan bu gerçektir.
Şimdi iki tarafın sağduyu sahibi her kesimi, bu sürece katkı sağlamak zorundadır. Hele biz. Türkiye, Suriye konusunda bir başka zorluk ve takvimle uğraşırken, hiç olmazsa bu alanda, yapıcı olmamız gerekir. Çünkü bu yalnız Kıbrıslı Türkler, Rumlar ve Yunanistan’la sınırlı değildir. Aynı zamanda Avrupa ve ABD, Rusya ve Mısır, İsrail, Ürdün ile İran’la da bağlantılıdır. Yapıcı ve yaratıcı olalım.
İki lider ve takvim
- 12 Ağustos 2019, 10:01
- 118
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi