İki eşit egemen devlet formülünü Kıbrıs sorununun çözümü için iyi bir yöntem olduğunu ileri sürmek, kendini uçurumdan atmanın kemik hastalıklarına iyi geldiğini savunmaya benzer.
İki eşit egemen devlet çözümün değil, çözümsüzlüğün formülüdür.
İleri sürüldüğünden beri onu icat eden TC dışında hiçbir devletin desteğini kazanmadı. Konu ile yakından ilgili ABD ve İngiltere gibi devletler ile Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi devlet toplulukları bu yaklaşıma kesinlikle karşı olduklarını açıkladılar.
Rumlar adanın ebediyen ikiye bölünmesi ve 1974‘teki Türk çıkarmasının yasallaştırılması anlamına gelen bu formülü, bugün de başka bir gün de asla kabul etmeyecek.
Özetle; iki eşit egemen devlet, Anglo Sakson deyimi ile non-starter’dir: başarı şansı olmayan bir plan, başlama noktasına gelen ama yarışa katılmayı reddeden bir at!
Tek başına gerdeğe girmek gibi bir şey.
Türkiye bunu bilmiyor mu? Elbette biliyor. Ama bu aşamada onun işine gelen, görüşmeleri rafa kaldırmaktır.
Bunun muhtelif nedenleri var:
• Erdoğan onsuz imkânsız olan çözümü bir dış politika kozu olarak elinde tutmak istiyor.
• Kıbrıs konusunda şahin görüşlere sahip olan koalisyon ortağı Devlet Bahçeli’yi tedirgin edecek bir şey yapmak istemiyor. (Bazı kaynaklara göre Cumhurbaşkanı Kıbrıs politikasının yürütülmesini Bahçeli’ye havale etti.)
• En geç gelecek yıl yapılacak seçimlerde Kıbrıs’ı milliyetçiliğinin kanıtı olarak sunmak istiyor.
Ankara, federasyon formülünün terki anlamına gelen ve görüşmelerin yeniden başlamasına duvar çeken bu tutumunu şu nedene bağlıyor: Federasyon Rumların uzlaşmaz tutumu nedeniyle mümkün olmadı. Rumlarla müzakerelerin devamı, zaman kaybından başka bir şey değildir.
Son raundu Anastasiades ile Akıncı arasında yapılan görüşmelerin bir sonuca varmamasının nedeni, tutanakların incelenmesinden açıkça görülebileceği gibi, Türk tarafının aşırı talepleridir.
Bunun sadece bir örneğini vereceğim. Türk tarafı müstakbel ortak cumhuriyetin bütün kurumlarında Türk toplumunun veto yetkisine sahip olmasını talep etti. Bunu Makarios-EOKA döneminin Türk tarafında yarattığı korku ve güvensizliğe verebiliriz. Ama her adımına Türk vetosu ile çelme atılabilecek bir devletin etkin olarak işlemesi mümkün değildir. Nitekim Akıncı ile görüşmelerinin son aşamasında Anastasiades Türk toplumunun 17 kurumda veto yetkinine sahip olmasını kabul etti. Akıncı bunu yeterli bulmadı.
Görüşmeleri yakından izleyen birisi olarak düşüncem, ortak bir federal yapı üzerinde uzlaşılmasının bu güne kadar kullanılan yöntemlerle ulaşılamaz olduğudur. Her konuda anlaşmaya vararak bir çözüme ulaşmak imkânsızdır. O kadar fazla ve girift konu var ki her biri üzerinde uyuşulması hayaldir.
İzlenmesi pratik sonuç verecek yöntem, çözüme taksit taksit yaklaşmaktır. Bu konuyu ayrıntılı olarak bir başka yazımda irdeleyeceğim.
Özetle, “iki egemen eşit devlet” formülü toplumlararası görüşmelerin yeniden başlamasına engel olmak için icat edildi. Başarı şansı olduğu için değil.
Bu yolda ısrar etmek, görülmemiş bir ekonomik krizin pençesinde kafası kesilmiş tavuk gibi çırpınan Kıbrıslı Türklerin menfaatine değildir.
Sn. MM Ada konusunda TR'de iktidarı ,muhalefeti birleşir. Hiç tasalanmayın!!! Kıbrıs T.C. nin kırmızı çizgisidir. Bu konuda görüş ve önerilerinizde fevkalâde yanılıyorsunuz.
Yazar, iki egemen devletin saçmalık olduğunu ve gerçekleşmesinin imkansız olduğunu söylüyor. Nedir o zaman Türkiye'nin Kıbrıs ile ilgili kırmızı çizgileri? Bir adım önde olma siyaseti mi? Win-Win anlayışı mı? BM kararları mı? Kıbrıs Cumhuriyeti garantörlüğü mü? Yoksa ilhak mı?
Henüz yanılmadı, sadece yanılma potansiyeli var. Kendisine karşı çıkan zümre ise yıllardır Allah'ın her günü yanılmaya devam ediyor. Bugünkü politika uzun süredir değeri düşen bir hisse senedini gösterip "Merak etmeyin ileride büyük kara geçecek" demekle aynı şey. Mevcut politikayı uygulayanların elinde bir kalkınma modeli veya plan var da biz mi duymadık? Atatürk'ün dediği gibi "Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz". Ülkeyi ilk aşamada kurduktan ve tüm dünyaya bu gerçeği kabul ettirdikten sonra ikinci aşamada iktisadi ilerlemenin önemini böyle vurgulamıştı. Birileri hala 1. aşamanın sonlarında kalmakta, 2. aşamaya geçmemek için elinden geleni yapmakta direniyor.