Geçmişten günümüze yaşanan acı deneyimler nedeniyle, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı’nın bir açıklamasında, iki çatılı çözümü gündeme taşıması isabetli olmuştur.
Kuşkusuz, iki kesimliliği kaldırmak ve egemenliğini kuzeye yaymak amacında olan Rum tarafının bu samimi, isabetli, yapıcı görüşü desteklemesi ve kabul etmesi beklenemez.
Ancak bu durumda Türk tarafı olarak, 1960 ortaklık yönetiminde karşılaşılan sakıncaları ve müzakerelerde Rumların ortaya koyduğu niyetlerini, Kıbrıs sorunu ile ilgilenen yabancıların bilgisine getirmeliyiz.
Bazı kişi, kuruluş ve siyasilerin, çeşitli nedenlerden dolayı her ne pahasına olursa olsun Rumlarla birleşmeden yana olduğu biliniyor. Ulusal bağımsızlığımıza ve devletimize karşı olan, her koşulda Rumlarla birleşme yanlılarının, niyetlerini halktan gizlemek kurnazlığı ile barış sözcüğünün arkasına saklanarak açılım safsatası ile Rumların iki kesimliliği bozmasına destek verdiği de bilinen bir gerçektir.
Ancak, Atasözünde ifade edildiği gibi ‘birbirini yiyenler, bölüşemez bir dağı, birbirini sevenler, paylaşırlar bir dalı...’
Konu sosyolojik olgular içinde analiz edildiğinde, birleşmenin çıkarımıza olamayacağı ortaya çıkar. Her şeyden önce nüfus ve ekonomik üstünlüğe sahip olan Rumlarla birleşmemiz, zamanla eriyip kaybolmamıza yol açacak. Çünkü Rum nüfus, Türklerden yaklaşık 3-4 kat daha fazladır. Bunun anlamı da Rumların; toplumsal dinamizm, yaratıcılık ve üretkenlik bakımından bizden 3-4 kat daha güçlü olmasıdır.
Rumlar Türklerden üç kat daha fazla olduğu için, Anayasada ve yasalarda bize eşit haklar tanınsa bile, sosyolojik gerçeklik, bizi süreç içinde azınlık durumuna taşıyacak. 1960 ortaklık yönetiminde çalışan ve bu dönemi bilenler, iki farklı etnik köken arasında oluşturulan karma yönetimde, ne kadar ciddi sorunlarla karşılaşıldığını yaşayarak görmüşlerdir.
Birleşmede diğer bir sakınca da aradaki ekonomik açıktır. Hepimizin bildiği gibi Rum iş adamları, mesleki bilgi birikimi ve profesyonel yeterlilik, sermaye birikimi, ekonomik dinamizm bakımından Türklerden çok daha avantajlı durumdadır.
Hele güneyde oldukça belirleyici role sahip olan kilisenin Kıbrıs Türk halkına bakış açısı, iki kesimliliğin sulandırılmasının bile intihar anlamında olacağını ortaya koyuyor
Birleşme durumunda Türkiye’nin Avrupa Birliğinde bulunmaması nedeniyle, Kıbrıslı Türkler tamamen korumasız kalacak. Buna karşılık Rumlar, uluslar arası zeminde, sahip oldukları destek yanında, AB bağlamında da Yunanistan’ın mutlak koruması altında olacak.
Hele eyaletlerde karşı tarafa mülkte ve yerleşimde sınırlama konulmaması, iki kesimliliği bozacak ve ENOSİS’e zemin hazırlayacak.
Zaten birbirinden farklı, üstelik aralarında kan davası olan iki halkın ayni devlet çatısı altında birleştirilmek istenmesi, mantıklı olmaması yanında, iyi niyetli bir tutum da olamaz.
Bu nedenle omuzlarında sorumluluk bulunan siyasilerin, sade vatandaşların bile görebildiği riskleri dikkate almaları ve iki halkı yeniden iç içe getirecek çözümden kaçınmaları gerekir.
Amaç Türkiye’yi adadan uzaklaştırmak ve doğu Akdeniz’de etkisiz duruma getirmek değilse;
Türk halkını Rum çoğunluğun egemenliği altına sokmak ve yok etmek değilse;
Olası çözümü sıçrama tahtası olarak kullanmak ve adayı Yunanistan’a ilhak etmek değilse;
Amaç iki halkın ilelebet yan yana barış içinde yaşamasını sağlamak ise;
Amaç hiçbir şekilde bozulamayacak istikrarlı ve garantili çözüm ise;
En güvenli, ideal, kalıcı ve her iki halkın da çıkarına olan çözüm seçeneği iki çatılı yapıdır.