Bir ülkeyi dıştan yönetmek ve istediklerinizi empoze etmek için öncelikle kapsamlı bir kamuoyu araştırması yapacaksınız...
O ülke insanını çocukluk yaşından itibaren iyice tahlil edeceksiniz...
Hangi durumlarda ağlıyor veya sevinip mutlu oluyor...
Özel hassasiyetlerini tespit edeceksiniz...
Bağlılık ve tutuculuk testi yapacaksınız...
Siyasi eğilimini ne tür söylemler ve hareketlerle değiştirebilirsiniz?..
Zayıf noktalarını nasıl aleyhinde kullanabilirsiniz...
Evet, bunlar son derece önemlidir...
Kapsamlı araştırma sonucunda ortaya çıkan sonuçlara göre strateji belirleyip ilerlemek mümkündür...
Bu arada medyayı kullanmak son derece önemlidir...
İngilizlerin ünlü bir sözü vardır:
Divide and rule...
Böl ve yönet...
Sanki bizim gibi toplumlar için yaratılmış bir söz...
Bakın kaç yıldır bu güzel adanın insanları ayrı yaşıyor...
Dostluk yerine düşmanlık tohumlarıyla beslenmiş insanlar...
O kadar kan ve gözyaşına rağmen hala düzelen pek bir şey yok...
Kolay kolay da olmayacak...
Çünkü gelinen aşamada toplumlar kendi içlerinde de bölünmüş durumda...
Bir taraf hala ‘büyük ideal’ peşinde...
Diğer taraf kahramanlık nutuklarıyla beslenmekte ve hiçbir şey yapmadan yönetimi elinde bulundurmakta...
Ama üzücü olan şu ki; taraflardan biri daha akıllı, daha sadık, daha cesaretli ve daha becerikli...
O yüzden sürekli ilerliyor ve gelecek için umutlanıyor...
Ya bizim taraf?..
Yarım asırlık sorunları çözemiyor, insanımızı gelecek açısından umutsuzluğa düşürüyor...
İç cephe dağılmış durumda...
Bundan istifade eden bir kesim var...
Onların en büyük sermayesi de ‘vatan-millet’ meselesi...
Karşı tarafa hainlik damgası vurmak suretiyle ilerleme alışkanlığı...
Halbuki; sevgi, saygı, bilgi ve beceri; yardımlaşma ve dayanışma anlayışı ön plana çıkarılsaydı bugün çok daha farklı bir duruma gelinirdi...
Özelde farklı bir durum yok
Siyasette, devlet yönetiminde, ülke sorunlarında yaşananların benzeri ne yazık ki özel yaşamda da kendini gösteriyor...
Ezici bir çoğunluğun ‘çocukları için yaşadığı’ ve tüm birikimlerini çocuklarına harcadığı bu küçük ülkede, nelerin yaşandığını üzülerek gözlemliyoruz...
Adam tüm birikimlerini harcıyor, hatta borçlanmak suretiyle evladını evlendirip, ona bir yuva kuruyor...
Güzel günlerin geleceği umuduyla her türlü fedakarlık yapılıyor...
Peki bu durum ne kadar sürüyor?..
Bu durum son zamanlarda 3-5 ay içinde veya 3-5 yıl içinde sonlanabiliyor...
Hem de basit nedenlerle...
Ya kıskançlık krizi, ya da tatminsizlik...
Eldekiyle yetinmeme, daha çoğunu isteme; olmayınca da yuva yıkmaya kadar gitme...
Eskiden ‘durumu düzeltme’ önceliğinde olan hukuk adamlarının da konuyu çıkara bağlaması nedeniyle büyük umutlar kısa sürede yıkılıyor...
Çocuklar ortada kalsa, ciddi sağlık sorunları yaşansa da bu tür sorunlar giderek artıyor, daha da tehlikeli boyutlara ulaşıyor...
Evli olmayanlar için de benzeri sorunlar var...
Bir istiyor, 10 veriyorsunuz...
Ama sadakatsiz, vefasız, kalleş bir karakteri varsa; bir süre sonra 11’i bulacağı umuduyla başka dala konabiliyor...
Olmadı bir başka...
O da olmadı daha da başka...
Yüzün kızarması, mahcubiyet, utanma duygusu, Allah korkusu diye bir şey yok...
İşte o yüzden kimse elindekini sonuna kadar harcamamalı...
İster özel hayatta, ister siyasette hiç kimseye ‘sonsuz güven’ belirtmemeli...
Her an, her dakika bir kazık yiyecek gibi hazırlıklı olmalı...
Varsın karşıdaki dürüstlüğüyle ‘eğer varsa’ sizi mahcup etsin...
Ama siz siz olun enayi sınıfına geçmeyin...
Bir yalana tahammül edilebilir…
Ama 10 yalanı tespit ettiğiniz anda yolu gösterin gitsin...
Ya da siz gidiniz...