İş hayatında, sosyal yaşamda ve siyasette ‘cesaretin’ büyük önemi vardır...
“Yaparım, başarırım” diyerek bir işe başladığınızda, gerçekten başarma şansınız, diğerlerinden daha yüksek olur...
“Yok canım, vazgeç, ne bileyim, öyle olmaz, böyle de olmaz, yapamam, edemem, bilmiyorum, çekiniyorum, korkuyorum” diyenlerin başarılı olabilmeleri veya istediklerini elde edebilmeleri çok zordur...
Özellikle siyasette yanlışların desteklenmesi ve kötü ortamların oluşmasına göz yumulmasının ardında korku, cesaretsizlik ve çıkarcılık anlayışı vardır...
Sol partilerin en büyük yanlışı ise iş dünyasından kopuk olmaktır...
İş dünyasına yakın olmayı ‘ideolojik açıdan ters’ görüyor ve bu sakat düşüncelerle yüz milyonlarca dolarlık yatırımları dahi yerinde görmekten kaçınıyorlar...
Bunu yaparken ‘kahraman’ olduklarını ‘işçinin, çiftçinin, köylünün yanında’ oldukları havasına kapılıyorlar...
Milletvekilliği, bakan, Cumhurbaşkanı adaylıklarında işadamlarını aday göstermekten kaçınıyorlar...
Küçük bir azınlıktan “Sermayenin adamı” damgası yememek için, dünyanın hiçbir ülkesinde geçerliliği kalmayan politikalarla ülke yönetiyorlar...
Böylece; tanınmamış, yardıma muhtaç bir ülkeyi yerin dibine batırmaktan çekinmiyorlar...
Ders çıkarılmalı
İngiltere’de İşçi Partisi uzun bir muhalefet döneminden sonra 1997 yılındaki başarısını, parti lideri Tony Blair’in iş dünyası ile sıcak ilişkiyi başlatmasına borçludur...
Blair seçim kampanyasını Virgin Grup Genel Direktörü ile başlatmış, İngiliz halkına iş dünyası ile barışık olacağı yönünde güvence vermiş ve Başbakanlık koltuğuna oturmuş, tam 10 yıl süreyle de bu görevini sürdürmüştü...
İngiltere’yi bırakıp, daha yakınımıza bakalım isterseniz...
Güney Kıbrıs’taki Komünist AKEL, Şubat 2018’deki seçimlerde Coca Cola’nın eski CEO’su, işadamı Mike Spanos’u aday gösterme kararı aldı...
Spanos’un aday gösterilmesi, AKEL’in ekonomik politikalarına güvenmeyen iş dünyasına yakınlaşma ve destek talep etme mesajıdır...
Şimdi bu gelişme karşısında, KKTC’deki sol partilerin de benzer yolu izlemelerini bekleyebiliriz...
Çünkü bazı partilerin politikalarında ‘ne yazık ki’ AKEL’in ekisi oldukça büyüktür...
AKEL ne yapıyorsa, onlar da benzerini yapıyorlar...
Netice itibarıyla geç de olsa, bazı dünya gerçeklerine göre politika değişikliğine gitmek olumludur...
Ne yapacağını söyle
KKTC’nin bugün ciddi ekonomik sıkıntılar içinde olmasının ana nedenlerine baktığımız zaman ise; basit bir çıkar döngüsünden ayrılmayan siyasi partilerin ve siyasetçilerin baş sorumlu olduklarını inkar edemeyiz...
Savaştan çıkmış, ekonomik gücü olmayan küçük bir ülkede bir zamanlar kamu görevlilerine 13’üncü maaş ödenmesiyle ilgili karar alınmıştı...
Kararı alan sağ çizgideki UBP idi...
Sonrasında iktidara gelen sol çizgideki CTP de buna ayak uydurdu...
“Memurları karşıma mı alayım” zihniyetinin egemen olması nedeniyle, özelde çalışan vatandaşlarla, kamuda çalışanlar arasında ciddi ayrımcılık yapıldı...
Kamuda örgütlü sendikaların yöneticilerine, devletteki işine hiç uğramadan maaş bağlandı...
Onlar güçlendikçe devletin üzerindeki kambur daha da büyüdü...
Nüfusumuza göre yeterli olan 30 milletvekili ile yetinmeyip, bunu 50’ye çıkardıkları için kamu kuruluşlarına da istihdam üstüne istihdam yaptılar...
Sonra da maaşları ödeyebilmek için ‘Fiyat İstikrar Fonu’ adı altında bir ‘haraç politikası’ oluşturup, ithal ürünlerine anormal vergiler koyarak KKTC’yi dünyanın en pahalı ülkelerinden biri hale getirdiler...
Dar ve sabit gelirli vatandaşların yaşamlarını zorlaştırdılar...
Binlerce insanın göç etmesini teşvik ettiler...
Fonda toplanan paralarla, popülizme devam ederek, kamuya istihdam üstüne istihdam yapmaktan vazgeçmediler...
Hayati sorunlar görmezden gelindi
Bu arada binlerce insanı ‘kadrolamayıp’ , geleceklerini pamuk ipliğine bağladılar...
Hayati önem taşıyan eksiklerin giderilmesini ise hiç düşünmediler...
Hastanelerimizde solunum cihazı, fizik tedavi cihazları ya eksiktir, ya da kullanılamaz haldedir...
Kanser hastalıklarının patladığı bir ülkede bir tane Onkolog vardır...
Rumların terk ettiği bölgelerde su borularını 43 yıldan beri değiştirme ihtiyacı duymayan popülist siyasetçiler, devlet TV’sine 2 tane kanal açtılar...
Personel sayısını 600’ün üzerine çıkardılar...
Belediyelerin sayısını 28’e yükselterek, büyük bir çoğunluğunu iflas noktasına getirdiler...
Sağlıkta ve eğitimde ‘tam gün’ uygulamasını hayata geçirmediler...
KİT’lerin tümünü batırdılar...
Şimdi bunları dikkate alarak, önümüzeki seçimlerde hangi partilerin ‘cesaretle’ halkın karşısına çıkacağını merak ediyoruz...
“Arkadaş bizi iktidara getirirseniz en az 3 yıl süreyle 13’üncü maaşları kaldıracağız” diyebilecek bir siyasetçi görebilecek miyiz?..
Ezici bir çoğunluk AB istediğine göre emeklilik yaşının 65’e çıkarılacağını kim söyleyecek?..
Fonlarda toplanan paraları sadece yol, kaldırım, park yapmada kullanacağını, belediye sayısını 10’a düşüreceğini, uyuşturucu, cinayet, tecavüz ve trafik cezalarının AB seviyesine çıkarılacağını kim savunacak?..
Belirli kesimlerden oy kaybetme pahasına yolsuzlukları birer birer yargıya taşımayı kim üstlenecek?..
Cesaretli siyasetçiler görebilecek miyiz?..
Sorunun cevabı sizde?..