Kıbrıslı Türkler olarak; kendimizi tanıtmak için sayfalar dolusu yazmaya gerek yoktur…
Barış Harekatı öncesinde çadırlarda, sınır boylarında, yıkılmaya yüz tutmuş binalarda yaşamak zorunda bırakılmış, dar gelirli insanlardık…
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin resmi organlarından dışlanmış, Türk Yönetimi altında düşük maaşla çalışmaya ayak uydurmuştuk…
Büyük sıkıntılarımız vardı…
Fakirlik hakimdi…
Altı delik ayakkabılar giyerdik…
Pantolonlarda yamalar vardı…
Ve bu halde bile mutlu olmaya çalışıyorduk…
Yardımsever bir halkımız vardı…
Siperde silah tutan gençlerimize börek, çörek, kek ulaştırmak için yarışıyorduk…
O zor günlerde tek umudumuz, tek destekçimiz Anavatandı…
Herkese eşit maaş dağıtılırken, paranın geldiği yer Ankara’ydı…
Ana gönderiyor, yavrular paylaşıyordu…
Peki sonrasında ne oldu?..
Yunan Cuntası adada darbe yapınca ve dönemin devrik Cumhurbaşkanı Makarios bile Türkiye’ye “kurtar bizi” diye çağrı yapınca Barış Harekatı gerçekleşti…
Bu harekatın sonucu sadece can güvenliğimiz açısından değil, bir anda bolluğa kavuşmak açısından da müthiş avantajlar sağladı…
Altı delik ayakkabı giymek mi?..
Ya da 35 yaşında araç kullanma günleri mi?..
Bunlar geride kalmış, hemen herkes çok daha iyi şartlara kavuşmuştu…
Nüfusumuza göre, dünyada en fazla lüks araç kullanır hale geldik…
Yine nüfusumuza göre dünyada en fazla yüzme havuzlu villa kullanan bir toplum olduk…
Kalıcı eserler nerede?..
Peki bu kadar olanak, fırsat ve şans karşısında ne yaptık?..
Kendimize uygun bir siyaset düzeni yaratarak, elde ettiklerimizin büyük bir kısmını 50 yıl içinde yok etmeyi başardığımızı unutmayalım…
Hazır bulduğumuz narenciye bahçelerinin yarıdan fazlası kurumuş vaziyette…
Hazır bulduğumuz sanayi tesisleri de öyle…
Yatırıma, altyapıya gerektiği kadar önem vermedik…
Var olan göletleri kurutup, pınarları yok ettik…
Kamuya aşırı istihdam yaparak, maaş ödeyemez duruma geldiğimizde yine anaya sarıldık…
Son zamanlarda sürekli borçlanıyoruz…
Borçlanarak maaş ödeme nereye kadar devam edecek?..
Geçmiş yıllarda birisi bize bir bardak limonata ikram ettiğinde yüzümüz kızarıyordu…
Şimdi ülke yönetimine yükselmişlerin milyonlarca dolarlık servetlerini konuşuyor, rüşvet ve yolsuzluk hikayelerini dinliyoruz…
Nereden, nasıl geldiğini sorgulamıyoruz…
Topladığımız vergileri yol, baraj, kaldırım, park, hastane, okul yatırımlarına yönlendirmek yerine sürekli maaşlara aktarmayı ‘marifet’ sandık…
Uzun yıllar “Türk iş adamları buraya neden yatırım yapmıyor?” diye tepki gösterirken, şimdilerde yatırım yapanları bir anlık kararlarla yok edebilecek adımlar atmaktan çekinmiyoruz…
Fazla uzatmayalım…
Hazırı yok etmede, olanı batırmada, olmayanla kahramanlık yapmada, kıskançlıkta, adam harcamada büyük başarılara imza atan bir toplum olduk…
O yüzden gerçekleri görmeli ve her alanda yeni bir sayfa açmalıyız…
Adada çözüm olsun olmasın Kıbrıs Türk toplumu sorunlarını çözmek ve ekonomsini güçlendirmek zorundadır…
Gerçek gazetecilik yapmıyorsunuz Teşat bey. Gazeteniz trafik kazaları ile basit suç haberleriyle dolu. Geri kalanı da iktidar haberleri. Sözde eleştiriyorsunuz ama gerçekte bu hükümetin işini kolaylaştırıyorsunuz. Tamamen anti demokratik bir kurultay yapıldı. Ne yazdınız? Neyi eleştirdiniz? Kıbrıs’ta herkes halinden memnun demek ki. Mış gibi yapmaya aynen devam…