Kıbrıslı Türkler 19 Nisan’da yeniden sandık başına gidecek...
Hemen her yıl bir seçimin yaşandığı bu ülkede istikrarlı bir yönetim oluşturulabilir mi?..
Halkı ve devleti koruyucu önlemler alınabilir mi?..
Kesinlikle hayır!!!
Çünkü her seçim döneminde ‘zorunlu kararlar’ geriye itilir, istihdam ve devlet olanaklarını dağıtma ön plana geçer...
Böylesi bir uygulama gelişmiş ülkelerde suç sayılır...
Özellikle garantör ülkelerden İngiltere’de...
Seçim döneminde adaylar, bölge temsilcileriyle bir araya geldiklerinde dahi onlara, çay ve kahve dışında yiyecek, içecek ikramı yapamazlar...
Bizdeki gibi davetler veremezler...
Maddi yardım almaları yasak...
Devlet olanaklarını kullanmak da yasak...
Seçim sürecinde ve sonrasında kamu kuruluşlarında asla parti propagandası yapamazlar...
Çalışanları kendi yanlarına çekmek için, bırakın tehdit yöntemine başvurmayı, terfi sözü veremezler...
Zaten seçildikleri zaman böylesi bir hakları da olmuyor...
Talihsiz bir dönem
Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik çalışmalar 6 ay önceden başladı...
Rum tarafı bir yandan masayı terk ederken, diğer yandan doğal gaz konusunda önemli adımlar attı...
Mısır’la stratejik anlaşmalar imzalandı, bu arada ortak tatbikatlar yapıldı...
Rum tarafı, Rusya ile de askeri anlaşmalara imza koydu...
Bunlar tamamen müzakereleri ve öngörülen çözüm beklentilerini bertaraf etti...
Rum tarafının zaten ana hedefinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini kuzeye yaymak vardır...
Kağıt üzerinde ‘iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu’ benimsemekle birlikte, ana hedefleri bu değildir...
Türkiye’yi, AB ile ilişkileri bahane ederek köşeye sıkıştırmak istiyorlar...
Ana hedefleri, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye tarafından tanınmasıdır...
Bunun bir hayal olduğunu bilmekle birlikte, inandıkları yoldan dönmüyorlar...
Ancak, onların bu imkansız hayalleri yüzünden Kıbrıslı Türkler, daha uzun yıllar ‘çözüm beklentisiyle’ yaşatılamaz...
Evlere çivi çakılmıyor
Çözüm olacak ve birçok bölge taviz olarak verilecek diye insanlar yıllardır oturdukları evlere çivi dahi çakmıyorlar...
İstenen bu mudur?..
Değilse, başka fikirler üretilmeli...
En başta yapılması gereken, halka ne istediğini sormak ve çıkacak sonuca göre geleceği belirlemektir...
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ‘mini referandum’ açısından büyük bir fırsattır...
Neticede seçilecek kişi halkın beklentilerine ayak uydurmak zorundadır...
Halk “Yetti artık” diyorsa, öncelik kendi evimizi temizlemek ve gerekli tamiratları yapmaktır...
Halk “Her ne olursa olsun çözüm istiyoruz” derse, o zaman da beklemeye devam edilmeli...
Ne var ki; parlamento bu konuda herhangi bir karar üretmedi...
Gözümüz kapalı bir şekilde sandığa gideceğiz...
Peki geleceğimiz?..
‘Ban Planı’ da çıkmayacağına göre...
Bu şekilde kararsız ve plansız mı yaşayacağız?..
Çok üzücü...