Kuzey Kıbrıs’ta siyasi parti sayısı, güneyden çok daha fazladır...
Birlik dernek, cemiyet sayısı, 5-10 kat daha fazla...
Gazete, radyo televizyon sayısı da öyle...
Güney’de nüfus 800 bin...
Günlük gazete sayısı 5...
Kuzeyde nüfus 300 bin...
Gazete sayısı 14...
Sayının fazla olması mı önemli, yoksa, okura zengin bir içerik sunmak ve doğru bilgilendirmek mi?..
Diğer gazetelerin ne düşündükleri, nasıl bir yayın politikası izledikleri onları ilgilendirir...
Bizim sorumluluğumuz Diyalog ile sınırlıdır...
Son bir hafta içinde yaşanan 3 ayrı olayı bilgilerinize getirmek istiyorum...
Önce Türkiye Başbakanı sayın Ahmet Davutoğlu’nun ziyaretinden başlayalım...
Davutoğlu, kısa süreli Kıbrıs ziyaretinde, dış politikanın yanı sıra iç politikaya ilişkin önemli mesajlar verdi...
KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durması zamanının geldiğini söyledi...
KKTC’deki siyasilerin, hiç olmazsa ambargolara karşı mücadelede dayanışma içinde olması...
Türkiye’den gelecek suyun, bu konuda uzman kuruluşlar tarafından yönetilmesi gerektiğine dikkat çekti...
Diyalog dışındaki hemen tüm gazeteler, Sayın Davutoğlu’nun, Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin sözlerini öne çıkardı...
Diyalog ise, iç politikaya ilişkin mesajlara dikkat çekti...
Neden?..
Çünkü, Kıbrıs sorunu çözülsün, ya da çözülmesin öncelik kendi içimizi düzeltmektir...
Aksi halde çözüm olsa da, olmasa da bugünkü yönetim anlayışıyla ve bugünkü sistem ile ayakta durabilmemiz ve insanımızı mutlu edebilmemiz mümkün değildir...
Ralli meselesi
Diyalog, diğer tüm medya kuruluşlarından farklı olarak, hiç olmazsa Başyazı ile Ralli olayının gerçek yüzünü ortaya koydu...
Kısa süreli Kuzey Kıbrıs etabında yarışçıların pasaport kontrolü yapmadan kuzeye geçmesiyle sınırların delindiği yönündeki iddialara açıklık getirdi...
Niçin?..
Barış umutlarını darbelemek için mi?..
Kesinlikle hayır?..
Bu güzel etkinliği basitleştirmek için mi?..
Yine hayır...
Öyleyse niye?..
Çünkü olayın temelinde, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik alanını kuzeye yayma gayreti vardır...
Dün futbol, bugün ralli, yarın bir başka etkinliği gerekçe göstererek, Kıbrıs Cumhuriyeti egemenliğinin dalga dalga kuzeye yayımlası halinde, iki bölgeli, iki toplumlu federal devlet tezi bir anda çökmüş olur...
Hem Türkiye, hem de KKTC ciddi bir sıkıntı yaşamaya başlar...
Özellikle halkın tamamına yakını bir anda kendini sokak ortasında bulabilir...
Bunu önlemek için herkesin uyanık olması ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik alanını kuzeye yaymak yerine, siyasi eşitliğe dayalı, sağlam garantilerle donatılmış bir çözüm için çalışılmalı ve başarılmalıdır...
Teröristlerin serbest bırakılması
Şimdi çok daha önemli bir konuya geçelim...
Bundan 4 yıl önce Larnaka’da ‘Rainbow festivali’ adı altında bir etkinlik düzenlendi...
Etkinliği organize eden KİSA adlı örgütün çağrısı üzerine barış yanlısı Kıbrıslı Rum ve Türkler, ayrıca bazı yabancılar Larnaka’da toplanmıştı...
Konuşma ile başlayan etkinliğin ikinci bölümünde ‘karma orkestranın’ konseri vardı...
Tüm siyasal mücadelesini ‘barışa adamış’ , Toplumcu Kurtuluş Partisi üyelerinden Özal Akdoğu’nun oğlu Sertunç Akdoğu da gitarı ile sahnede yer almıştı...
Yunan bayrakları ile meydana gelen faşist ELAM üyeleri sopa ve bıçaklarla saldırıya geçerek, festival alanını bir anda şavaş alanına çevirdi...
Rum polisi, faşistleri önlemekte zorluk çekti...
Sertunç, gitarını alarak aracına doğru koşarken, önünü kesen faşitler tarafından birkaç kez bıçaklanarak yol ortasında bırakıldı...
Genç müzisyen ölümün eşiğinden döndü...
Olaydan sonra dönemin ‘sözde ilerici lideri’ Dimitris Hristofyas, Sertunç’a geçmişolsun dilemekten dahi korktu...
Ne Rum İçişleri Bakanı, ne de diğerleri tek satırlık bir mesaj yayınlamadı...
Avrupa Birliği’nin temsilcisi de öyle...
Günlerce Larnaka Rum Hastanesi’nde yatan Sertuğ’u hiçbir Rum veya AB yetkilisi ziyaret etmedi...
Saldırganlar arasında sadece 3 Rum’a ‘karmaşa yarattıkları’ gerekçesiyle dava okundu...
Normal yaşamda bir Rum, bir başka Rum’u bıçakladığı zaman ‘adam öldürmeye teşebbüsle’ yargılanır ve 5 ile 10 yıl arasında hapislik cezası alır...
Ama konu bir Kıbrıslı Rum’un, bir Kıbrıslı Türkü bıçaklamasına gelince, davanın adını ‘karmaşa’ koyarlar...
Ve aradan 4 yıl geçtikten sonra da beraat ettirirler...
Bu olay karşısında nasıl sessiz kalınır?
Larnaka’daki olayda ELAM’ın yaptıklarını okurlara anımsatmak ve hem kendi halkımızı, hem de olası bir çözüm sonrasında ‘güvenliğimizi tek başına sağlayacağını’ iddia eden AB’yi uyarmak görevimizdir...
Diyalog; bu konuda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirirken, güney ile kuzey arasındaki ‘adalet anlayışını’ da somut bir örnekle karşılaştırdı...
Bir tarafta Kıbrıslı Rum tarafından bıçaklanarak ölümün eşiğine getirilen bir Kıbrıslı Türk’ün davası ve sonuçta 3 saldırganın beraat etmesi...
Diğer tarafta Kıbrıslı Rum’un teknesini çalarak kuzeye getirdiği iddia edilen 3 Kıbrıslı Türk’ün, Kıbrıs Türk polisi tarafından tutuklanması...
İşte bu yaşananları herkesin, özellikle de AB’nin görmesi için gözlerine sokmaya çalışıyoruz...
Çünkü gerçek anlamda barış isteyen bizleriz...
Adanın yeniden bütünleşmesine tam destek veren de bizleriz...
Ancak bütünleşme ve barış içinde yaşamak isterken, ırkçı anlayışlara teslim olma ve geleceğimizi karatrma niyetimizin olmadığını da onlara her fırsatta göstermeliyiz...
Diyalog işte ‘tüm konularda’ sizleri en doğru, en gerçekçi bir şekilde aydınlatmak için vardır...
Ona yaranma, diğerine şirin görünme düşüncesiyle halkımızı ateşe atma veya kuzeyde yaşanan gerçekleri kamuoyundan saklama gibi bir yayıncılık anlayışımız yoktur...
Herkesin haber alma özgürlüğüne saygılıyız...
Ve bunu en iyi şekilde yerine getirmek için çalışıyoruz...