banner564

Tek ve bölünmez

Rum müzakereci Mavroyannis, egemenliğin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ait olacağını söyledi

Tek ve bölünmez
banner598

   Rum tarafının müzakerecisi Andreas Mavroyannis “devletin varlığını koruyacağını, egemenliğin de sadece buna (Kıbrıs Cumhuriyeti devletine) ait olacağını söyledi ve “yetkiler başka şey, egemenlik başka” dedi.

  Mavroyannis; “Egemenlik tektir, birleşiktir, bölünmezdir, devlete aittir. Devlet tektir. Bu devlet vardı ve bu kalacak. Devletin yeniden kurulması diye bir şey yok Kıbrıs devleti Rumlar ve Türklerin editoryal yetki kullanmasıyla yeniden yapılandırılıyor” ifadesini kullandı.

   Politis’e yaptığı açıklamada, süreçte bazı konuları Türkiye ile de görüşeceklerini, bu nedenle Ankara’ya gideceğini söyleyen Mavroyannis, “Ziyaretimiz 26-28 Şubat arasında olacak ve Türk diplomatik makamlarıyla bir tam gün müzakere edeceğiz” dedi.

   Mavroyannis ortak açıklama metninin Avrupa müktesebatının Kıbrıs’ın tamamına yayılmasını güvence altına aldığını vurgulayarak “Bu itibarla Türk tarafının bazı haklı endişeleri vardı. Yoruma yer bırakmayacak, tehlikeli tezlerin ileri götürülmesini engellemek ve iki kurucu devlet gibi mesnetsiz iddia ve talepleri savuşturacak şekilde bu endişeleri tatmin etmeye çalıştık” ifadesini kullandı.
   Ortak açıklama metninin 3 ve 4’üncü maddelerinin çok eleştirildiğinin hatırlatılması üzerine Mavroyannis özetle şunları söyledi:

Temel insan hakları ve özgürlükler
   “Bizim algımız, insan haklarının, temel özgürlüklerin ve AB’nin 4 özgürlüğünün (kişilerin, malların, sermayenin ve hizmetin serbest dolaşımı) var olan iç statüye bağlı olmamasıdır. İç statünün tek manası iki bölgeliliği ve iki toplumluluğu güvence altına alacak bazı siyasi hakların kullanılmasına kriterdir, başka hiçbir şey değil. Ada’nın tamamında Avrupa müktesebatı yürürlükte olacak. İki bölgeliliğin, iki toplumluluğun ve siyasi eşitliğin kişisel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına gerekçe değil uyumla uygulanması gerektiği ilk kez netleştiriliyor.
   İki bölgeliliğin nüfus veya mülkiyet açısından baskınlığı kapsadığını kabul etmiyoruz. Bu, Avrupa müktesebatının tam olarak uygulanmasından söz eden ortak açıklamada da nettir. Müzakerelerde görüşülebilecek şey, Avrupa müktesebatına uygun ve iki bölgelik ve iki toplumluluk ilkesinin uygulanması için gerekli olan geçici güvenlik tedbirleridir. Bu tür çözümler, çözümün niteliği ve iki toplumun kimliğinin korunması lehine öngörülebilir ancak hiçbir şekilde kişisel ve Avrupai özgürlüklerin aleyhine olamaz.

“Geri dönüş hakkı mülkiyet hakkının üzerindedir”
   Elbette bir Girnelinin Girne’de yaşama hakkını güvence altına alıyoruz. İster Kıbrıslı Rum ister Kıbrıslı Türk olsun herkesin geri dönüş hakkını güvence altına almak zorundayız. Bana göre geri dönüş hakkı mülkiyet hakkının üzerindedir. Geri dönüş hakkı sadece gayrı menkulle değil yerle; ata yurdu, kökler, ailesel ve kültürel bağlarla alakalıdır.

   Ancak geri dönüşün ötesinde yerleşme ve iş yapma özgürlükleri de olmalıdır ki bu, bir Limasollunun Girne’de kalma hakkı olduğu anlamına gelir. Bütün bunların üzerinde, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının doğal sonucu olarak girişimcilik faaliyeti hakkı da var. Bu gerek Kıbrıs Rum gerek Kıbrıs Türk tarafının çıkarına çok önemli bir yöndür. Geri dönüş demek tam yerleşim demektir, sadece akrabalarını gömmeye gitmek değil.

Bu devlet vardı ve kalacak
Bize göre egemenlik tektir, birleşiktir, bölünmezdir ve devlete aittir. Devlet tektir ve 60 anlaşmalarından kurulmuştur. Bu devlet vardı ve bu kalacak. Şu anda iki toplum şu anda kendi içlerinde olguları değiştirerek bir editoryal yetki kullanıyor. Ancak devlet kalacak. Egemenliğe sadece o sahip olacak, başka kimse değil! şu anda birileri kelimelerle oynamak ve ‘yetkiler’ terimini ‘egemenlik’ olarak isimlendirmek istiyorsa (ortak açıklamanın 3’üncü paragrafını kastediyorum) bu başka bir hikaye. Tabii, artık yetkiler de dahil, devletin amir yasası olan federal Anayasa’nın vereceği yetkiler olacak. Federal yetkiler kaydedildikten sonra Anayasa’nın belirleyeceği geriye kalan yetkiler oluşturucu eyaletler tarafından kullanılacak dil veya kültür konuları ve birçok başka mesele yetkilerin paylaşımı ve ayrılması konusu olacak, egemenliğin değil.

“Devletin yeniden kurulması diye bir şey yok”
   Devletin yeniden kurulması diye bir şey yok. Kurulduğu andan itibaren bir devletin özerk yaşamı ve varlığı vardır ve uluslararası hukukun öznesidir ve kendisini oluşturan Sözleşmelerin varlığını yitirmesi durumunda bile var olmaya devam eder. Kıbrıs BM ve AB üyesidir ve öyle kalacak. Bunu kimse reddetmiyor.

   Ortak açıklama net bir şekilde, Anayasa iki oluşturucu, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk eyaletini tavsiye edecek diyor. Dolayısıyla Kıbrıs Devleti, Kıbrıs sorununun çözümü uygulanana kadar bu şekilde var olmaya devam edecek. Federal Birleşik Kıbrıs önceden var olan iki devletin birleşmesinin sonucu olacak yorumuna olanak tanıyacak herhangi bir prosedür ortaya çıkması veya bunu kabul etmemiz söz konusu değildir. Bu editoryal prosedürü Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumları kullanacak ‘oluşturucu eyaletler’ değil. Oluşturucu eyaletler, ortak açıklamanın 4’üncü paragrafında belirtildiği gibi çözüm referandumlarda onaylandıktan sonra ortaya çıkacak.
  ABD Anayasası’nda ‘Biz halk olarak’ denmesi her bir Amerikan vatandaşının ayrı egemenliği olduğu anlamına mı geliyor? yapıcı belirsizliğe hiçbir şekilde yer yok. Kıbrıs devletinin bir iç yeniden yapılanmasından ve yeni bir düzen ortaya çıkmasından söz ediyoruz.
   Oluşturucu eyaletler Federal Birleşik Kıbrıs’ın dış ilişkilerinde söz sahibi olmayacak. Dış ilişkilerde yetki Federal Birleşik Kıbrıs’ın olacak. İki oluşturucu eyaletin, iki toplumun federal devlete katılımıyla dolaylı bir ağırlığı olacak ancak dış politika federasyonun dış politikası olacak. Kıbrıslı Türklerle daha önce uzlaştığımız gibi, oluşturucu devletlerin uluslararası sorumluluk içeren bütün konularında sorumlu, Federal Anayasa tahtında federal hükümettir iki oluşturucu eyalet bulunması devletin dış politikasını doğrudan etkilemez.

Avrupalı ortaklarımızın rol almalı
   Mavroyannis, AB’nin müzakere prosedürüne müdahil olmasıyla ilgili bir soruya karşılık, “Pieter Van Nuffel yeterli, AB’nin deneyimli bir yetkilisidir ve bize yardımcı olabilir, sorun uygun yetkilere sahip olmasıdır. Şu ana kadar yetkileri çok kısıtlıydı ve prosedüre müdahale etmeye çok da olanağı yoktu” ifadesini kullanarak, şöyle devam etti:

   “Unutulmaması gerekir ki AB Kıbrıs Türk toplumuna yardım programını da yürütüyor ve çözümden önce de, ürünlerin Mağusa Limanı üzerinden dolaşımı, Ankara Protokolü’nün uygulanması, herhangi bir güven yaratıcı önlemin uygulanması gibi konularda rolü ve elbette çözümün müktesebatla uyumunda sorumluluğu olacak. AB’nin ilgisinin artmasının Komisyon temsilcisinin yetkisinin daha çok yetkiye sahip olmasıyla bitmeyeceğini unutmayalım. AB’nin bütün kurumsal organlarının ve bütün Avrupalı ortaklarımızın rol ve söz sahibi olması gerekir.
   Şurası net olarak anlaşılmalıdır ki Türk bölgelerinin AB ile uyumu ‘sahte’ devletle yapılmıyor. Sahte devletin AB’ye girmesini kabul etmiyoruz. Kıbrıs AB’ye girmiştir ve Avrupa müktesebatının Kıbrıs Cumhuriyeti’nin denetimi altında olmayan bölgelerdeki uygulaması ertelenmiştir. Bu erteleme Kıbrıs sorunu çözülürse ve veya çözümden önce bazı konularda kaldırılabilir. Çözümden sonra, meydana gelecek oluşturucu eyaletlerin Avrupa müktesebatına uygun mevzuatları olmasını güvence altına almamız gerekir. Federal düzeyde öngörülen bütün kurumların öngörülen yetkileri olması gerekir.”

Maraş konusu önemli

  Mavroyannis, “Maraş konusunda paralel bir prosedür başladığı söylenebilir mi” sorusuna karşılık “Bizim için bir süredir başladı, şu anda Başkan Obama’nın ve AB’nin de desteğini almış olmamız önemlidir” diyerek, özetle şunları ekledi:
  “Çabayı sürdürmeliyiz, işaretler daha iyi gibi. Sadece güven yaratıcı önlem değildir aynı zamanda müzakereye bir dinamik katacaktır. Maraş paketi uygulanırsa müzakerelerde çok daha fazla ilerleyeceğimize inanıyoruz, çünkü toprağın bir parçasını, mülkiyetin bir parçasını çözmüş, Güvenlik Konseyi kararlarını uygulamış olacağız.”

Türkiye’den su gelmesi

   Türkiye’den KKTC’ye boru hattıyla su getirilmesi projesi hatırlatılarak, “KKTC’nin özellikle Türkiye ile yapmış olduğu anlaşmaların, suyla ilgili bu anlaşma uğruna, federal hükümetin mi, oluşturucu devletlerin mi onayından geçmesi gerektiği, yoksa bunların otomatikman statü mü kazanacağı” sorulduğunda Mavroyannis, “Bu konular hakkında karar verilmedi. Tezimiz, yasadışı faaliyetlere asla statü kazandırılmayacağıdır. Hukuk dışı bir şey hukuk yaratamaz” cevabını verdi.
   Bosna gibi federal devletlerin başarısızlığına atıfta bulunularak “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin tanınmaktan vazgeçmesi ve Tayvanlaştırma gibi konuları gündeme getirdiği hatırlatılarak Mavroyannis’e “Başarısızlık olması halinde Kıbrıslı Türkler ayrılıp devlet olarak tanınabilir mi? Türkiye’nin müdahalesi ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörlük anlaşmalarını harekete geçirmesinden söz edenlere cevabınız nedir?” sorusu yöneltildi.
   Mavroyannis, “Hukuki açıdan bu olamaz ama çok iyi bildiğiniz gibi uluslararası yaşam pratikte farklıdır” cevabını verdi.

Güncelleme Tarihi: 17 Şubat 2014, 00:52
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner608

banner474