banner564

Önemli olan kriterler

AKEL’in en güçlü adamı Tumazos Çelebis “Yasal mal sahibi mülkünü geri isterse, kullanıcı mülkü geri vermemezlik edemez”dedi

Önemli olan kriterler
banner598
 Güney Kıbrıs’ın önemli siyasilerinden, AKEL Polit Büro üyesi ve Kıbrıs Sorunu Bürosu Başkanı Tumazos Çelebis, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin tasfiye mi olacağı yoksa devam mı edeceğinin, sözlü ilanlara değil, çözümün içeriğine bağlı olacağını ve “toprak düzenlemeleri olmadan çözüm olmayacağını” iddia etti.
    Haravgi gazetesi, Çelebis’le yaptığı ve dün ilk bölümünü yayımladığı söyleşinin ikinci bölümünü bugün “Toprak Düzenlemeleri Olmadan Çözüm Olmaz” başlığıyla aktardı.
   Gazeteye göre “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tasfiye mi edileceği yoksa devam mı edeceğinin çözümün içeriğine bağlı olacağı” görüşünü ortaya koyan Çelebis, “Devlet, BM ve AB gibi uluslararası örgütlere katılımı devam ederse, yeniden başvuru yapmazsa varlığını sürdürür. Devlet, uluslararası sözleşme ve anlaşmaları geçerliliğini korursa varlığını sürdürür. İlaveten bizim durumumuzda, ayrılığın yasaklanmasında da uzlaşılmıştır” dedi. Bu saydıklarının bayrak, marş v.b. sembollere feda edilmemesini isteyen Çelebis, “Bunların bir devletin devamı veya ardıllığı açısından hiçbir önemi yok” diye ekledi.

Dimopulos kararı

   Çelebis, Mülkiyet konusunda Talat-Hristofyas döneminde de önemli ilerleme kaydedilmediğini ancak bunun nedenleri olduğunu belirterek şunları sıraladı:
   “Çok sayıda vatandaşımızın mülkleriyle ilgili çok hassas bir mele. Zamanın ilerlemesi meseleyi daha da karmaşıklaştırıyor. Müzakereler devam ederken, Kıbrıs Rum tarafının müzakere gücünü zedeleyen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) malum Dimopulos kararı çıktı. Bu zorluklara, Türk tarafının yakın zaman kadar Toprak başlığını diğer başlıklar kapanmadan görüşmeyi reddetmesi de eklenmeli. Ancak birbiriyle bağlantılı iki başlık varsa onlar da Toprak ile Mülkiyettir.”
   Mülkiyet sorununun büyüklüğünün Toprak başlığının çözümünden ortaya çıkacağını, buna rağmen az da olsa önemli yakınlaşmalar kaydedildiğini söyleyen Çelebis “Üç hukuki çare yöntemi -iade, tazminat, takas- tanındı.
   Mülklerin kategorizasyonu da yapıldı. Bunun iade kriterleriyle karıştırılmamalı ama bunların (kriterler) çoğunda da uzlaşıldı. Bütün bu konuların yönetileceği bir mülkiyet komisyonu kurulacağında anlaşıldı. O günden bugüne çok yol kat edildi ancak henüz yakınlaşma yörüngesinden uzağız” dedi.
  “İlk söz hakkının kimde olacağı konusunda bir miktar ilerleme kaydedildi ancak önemli anlaşmazlık noktası olmaya devam ediyor” diye devam eden Çelebis özetle şunları ekledi:

Larnaka ve Baf Havaalanları

   “Biz ilk söz hakkının mal sahibinde olması gerektiğini söylüyoruz. Mal sahibi tazminat veya takas tercih ederse hiçbir sorun yok. Ancak iade isterse, iade kriterlerine uyup uymadığına bakılacak. Kısmi iade de isteyebilir ancak çeşitli nedenlerden dolayı bu mümkün değil. Örneğin boş araziye otel veya apartman inşa edildiyse ne yapacaksınız? Larnaka ve Baf havaalanlarının inşa edildiği arazileri Kıbrıslı Türk sahiplerine mi vereceksiniz? Asıl savaş kriterlerin ne olduğunda verilecek. Biz mantıklı ve olabildiğince kısıtlı olmasını istiyoruz, onlar genişletmeye çalışıyor. Bu konuda daha alınması gereken çok yol var.”
   Çelebis, Toprağın neden çok önemli olduğu sorusuna karşılık, “Bütün federasyonlarda olduğu gibi oluşturucu eyaletin (kurucu devletçik) mümkün olduğunca çok toprağın kendi idaresinde olmasını istemesi doğaldır” dedi, şunları ekledi:
   “Ancak Kıbrıs’ta Toprağın, diğer federasyonlara oranla ilave bir önemi vardır çünkü nüfusun zorunlu yer değişimi olmuştur ve ortada kalan mülkler vardır. Toprak düzenlemeleri ile bu mülkler Kıbrıs Rum idaresi altına girecek ve yukarıda sözünü ettiğimiz kriterlere tabi olmayacak. İnsanlar mülklerini geri alacak. Elbette bu bölgeleri elinde bulunduran Kıbrıslı Türkler ve yerleşikler otomatikman buraları terk etmeyecek ve Kıbrıslı Rumlar otomatikman geri dönmeyecek. Mantıklı bir takvim olacak.
   Ancak esas olan, ne kadar çok toprak Rum Kıbrıs Rum idaresi altında geri dönüp evini ve mülkünü geri alırsa Kıbrıs Türk idaresi altında kalıp göğüslenmesi gerekecek sorun o kadar az olacak. Bu nedenle Kıbrıs Türk tarafının; ‘12 yıl geçti, mülkler inkişaf ettirildi, temel özgürlükler uygulanacağına göre Toprağın ne önemi var’ mantığını asla kabul edemeyiz. Bu mantıkla hiçbir yere gidemeyiz. Özlü toprak düzenlemeleri olmadan ve mülkler iade edilmeden çözüm olmaz. Yer değiştirme sıkıntısına atıf yapıyorlar. Bunu anlıyoruz, kolay bir şey değil. İkinci hatta üçüncü kez yer değiştirecek Kıbrıslı Türkler var ama çözüm istiyorsak, bu ödenmesi gereken bir bedeldir.”

Mülk sahibi evini isterse ne olacak?

   Tumazos Çelebis’e KKTC’de bir Rum köyünde ikamet eden bir Kıbrıslı Türk veya Rum tarafındaki bir Türk köyünde ikamet eden bir Rum’un, elinde tuttuğu mülkten çıkmak kaydıyla yine aynı köyde kalıp kalamayacağı soruldu. Sözlerine “Elbette kalabilir” diyerek başlayan Çelebis, şunları ekledi:
   “Yasal mal sahibi mülkünü geri ister ve iade kriterlerine de haizse, kullanıcı mülkü geri vermemezlik edemez. Dolayısıyla kullanıcı istediği yere gidip yerleşmekte, mülk edinmekte, işyeri kurmakta veya çalışmakta özgürdür. Kimseyi zorla Kıbrıs Türk veya Rum idaresi altında yaşamaya gönderemezsiniz. Onları kimse kovmuyor, sadece mülkü iade etmeleri gerekiyor. Ancak mal sahibi iade yerine tazminat veya takas isterse ilk söz hakkı kullanıcıda olacak.”
   Kıbrıs Türk tarafının Mülkiyet, Toprak ve Güvenlik başlıklarında, Rum tarafınca kabul edilemeyecek tezlerde ısrar ettiğini, bu tezlerinde değişiklik olmadan yakınlaşma yörüngesine girilmesinin imkansız olduğunu söyleyen Çelebis, Garantiler konusunda ise özetle şunları söyledi:
   “Türkiye yakın zamana kadar 1960 Garanti anlaşmasında ısrar etti ve başka hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Bir an, bunları tartışabileceğini, Garanti Anlaşmaları’nı Kuran ayeti görmediğini söyledi. Pratikte ne yapacağını görmeyi bekleyeceğiz. Gayrı resmi, kabul edilmez bir öneriyle geldi, biz de kendi aramızda, bu önerinin Garanti Anlaşmaları’ndan daha iyi mi daha kötü mü olduğunu tartışmaya başladık.
    Aslolan, yapışıp kaldığı 1960 Garanti anlaşması tezinden hareket etmiş olmasıdır. Türkiye’nin, eski tezinden hareket ettiği andan itibaren, bir sonraki tezi zaten beklenen bir şeydi. Bizim açımızdan kabul edilemez bir öneri. Ancak, bunun kabul edilemez olması son önerinin 1960 Garanti Anlaşmaları’nda artık bir çatlak olduğu gerçeğini değiştirmiyor.”

Güncelleme Tarihi: 04 Ekim 2016, 09:32
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner608

banner474