Yunanistan’ın Pandio Üniversitesi Uluslararası Hukuk ve Dış Politika Yardımcı Doçenti Angelos Sirigos, Kıbrıs’ta iki devlet çözümünden yana olduğunu belirterek, “Bilmediğin biri ile neden birlikte yaşamak zorunda olasın?” sorusunu sordu.
Fileleftheros gazetesinin “Kıbrıs Toprağında İki Devletli Çözüm” başlığıyla okurlarına aktardığı söyleşide, Angelos Sirigos, buna gerekçe olarak, önümüzdeki yıllarda başka hidrokarbon yatakları daha bulunmasıyla stratejik konumu, avantajları ve argümanları güçleneceğinden, Rum tarafının daha güçlü pozisyonda olacağından Kıbrıs müzakerelerinin şimdi başlamasını istemediğini belirtti.
Sirigios “Kısa süre önce Kıbrıslı üniversite öğrencileriyle konuştum. Kaçının, Kıbrıslı Türklerle aynı devlette birlikte yaşamak istediğini sordum. 50 tanesinden 2 - 3 tanesi elini kaldırdı. Kimler istemiyor diye sorduğumda diğer hepsinin elleri havaya kalktı. Neden diye sorduğumda, ‘istemiyoruz’ cevabını verdiler”dedi.
İkisi de AB üyesi olacak iki devlet
“Bana göre çözüm, Kıbrıs’ta, her ikisi de Avrupa Birliği’nde olacak iki devlet kurulması olurdu” diyen Sirigos, Annan Planı’nda Rumlara kalması öngörülen toprağın verilmesini, her iki taraftaki mülkiyet haklarının tanınmasını ve yerleşim haklarının AB şartları temelinde kullanılmasına müsaade edilmesini şart koştu.
2005’te Annan Planı’yla ilgili bir kitap yazan Sirigos’a bugün prosedürü nasıl gördüğü soruldu.
“2004’ten sonra Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü çözüm gibi görünüyor. Aksine, 2011’den sonra Kıbrıs sorununun gerçek çözüm şartları, doğalgazın bulunmasıyla kökten değişti” diyen Sirigos, gazetenin “çözümsüzlük kulağa taksim gibi geliyor” şeklindeki üstelemesi üzerine şunları söyledi:
Acele etmemize gerek yok
“Evet, ancak hiçbir öneriyi kabul etmezseniz, varacağınız nokta çözümsüzlük olur. 2011’den ve Kıbrıs’ın güneyinde gaz yatakları bulunmasından sonra olgular değişti. Rum tarafına güç veren ve onu daha da güçlendirebilecek bir unsurumuz var. Kıbrıs’ın güneyinde başka yataklar olmadığından emin olmadıkça, şu anda acele etmemize bir sebep yok.”
Sirigos, Kıbrıs sorununun çözümü yönünde yeni başlayan süreçle ilgili endişeleri sorulduğunda, başka yataklar daha bulunması nedeniyle Rum tarafının önümüzdeki yıllarda daha da güçleneceğine inandığından müzakerelerin şu anda başlamasını istemediğini söyledi. Diğer bir endişesinin ise adına “çözüm” denilecek herhangi bir hal çaresi elde etmeye çalışan Amerikalıların baskısı olduğunu söyleyen Sirigos, çeşitli sorulara karşılık özetle şunları söyledi:
Bosna’yı örnek verdi
“Bunu 1996’da Bosna’da gördük. Amerikan unsuru müdahale etti ve kan dökülmesini engelleyen bir çözüm buldu. Ancak şu anda Bosna bir devlet değildir. Kimse birleşik Bosna’da yaşamak istemiyor, dolayısıyla ekonomisi de yoktur. Aksine, Mağusa’nın Kıbrıs ekonomisinin lokomotifi olacağı söylemleri ancak saygı duyulası arzulardır. Kimsenin, 1-2 yıl içerisinde devletin ne olacağını bilmediği bir yere yatırım yapması söz konusu değildir.
Annan Planı’nı hatırlıyorum. O plandaki bazı maddeler elbette yeniden gün yüzüne çıkacak. Beni, devletin işleyiş yöntemi kaygılandırıyor. Kolayca karar alamayan bir devlet işleyemez olur. Bunun ötesinde toprak sorunu da var. Unutmayalım ki 2004’te, bazı bölgelerin 3 yıl içerisinde Kıbrıs Rum tarafına verileceği söyleniyordu.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin güçlü silahı resmen tanınıyor olmasıdır. 3 yıl sonra toprak almamız için bizden hemen uluslararası tanınmışlığımızı vermemiz isteniyor. Bu, anlaşmanın toprakla ilgili bölümünü iptal edecek çok şey olabilecek kadar uzun bir süredir. Müzakereci Mavroyannis konuyu çok iyi etüt etti ve bunları biliyor.
Çözüm yaşayabilir olur mu bilmiyorum. Kıbrıs, Rumların çoğunluk olduğu aynı devlette Rumlarla Türklerin birlikte yaşaması istenen dünya çapında bir deneydir. Bu deney, binlerce sebepten dolayı başarılı olmadı. Gelecekte olur mu bilmem.
Gençlerin durumunu irdeledi
Özgür Kıbrıs’ta genç çocuklar görüyorum ve bunların, Kıbrıslı Türklerle birlikte yaşamaya niyetli olduklarından hiç de emin değilim. Dünyada neler olup bittiğine bakın. Fakir bölgeler zengin bölgelerle birleşmek için yanıp tutuşur: Zengin Barselona İspanya’nın geriye kalanı tarafından, Belçika’da Flaman bölgesi fakir Wallondie bölgesi tarafından, zengin Kuzey İtalya’nın geriye kalanı tarafından... Biz tam zıddını yapmaya çalışıyoruz, Ada’nın zengin Rum tarafı, Ada’nın fakir Türk tarafı ile birleşmek istiyor.”
Kritik unsurlar...
Avrupa Birliği’nin çözüm bulunmasını kolaylaştırabileceğini ifade eden Sirigos, kendisine göre kritik unsurları şöyle sıraladı:
“1- Ada’nın tamamındaki mülkiyet haklarının tanınması.
2- Garantiler: Yunanistan, AB üyesi bir ülkenin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olmaktan vazgeçtiğini beyan etmeli ve 1960’lardan kalma bu modası geçmiş kurumu alaşağı etmelidir.
3- Toprak: ne geri alacağız, ne zaman alacağız ve nasıl alacağız. Uluslararası tanınmışlığımızı veriyoruz, bize toprak iade ediyorlar. Al-ver el ele (karşılıklı) olmalı.
4- İşleyebilirlik: Annan Planı’nda, bir şeyin oylanabilmesi için, alt ve üst; her iki meclisten de farklı çoğunluklarla geçmesi gerekiyordu. Bu kurumu işleyemez kılar. Kimse, zorlukla hareket eden bir şeye yatırım yapmaz.”
“Lübnan’da olanlara bakın”
Lübnan’da olanlar atıf yaparak, Kıbrıslı Türklerle Rumların aynı devlette birlikte yaşayabileceklerine inanmadığını kaydeden Sirigos, şöyle konuştu:
“Federasyon, Kıbrıs devletinin işleyebilirliğine şartlı çözüm olabilir. Kurumları, mevcut gerçeklere uydurabilecek bir devlete ihtiyaç var. Bakın Lübnan’da neler oldu. Cumhurbaşkanı her zaman Hıristiyan, başbakanı her zaman Müslüman olacağını söyledikleri bir sistem kurdular. Bir an geldi olgular değişti. Çoğunluk Müslüman, değişiklikler istedi ve bir noktada çatışmalar başladı. Yeniden, nüfus oranları ve ağırlıklı oylar öngören, değişikliklere müsaade etmeyen katı bir anayasa oluşturamayız. Şahsen, Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin aynı devlette birlikte yaşayabileceklerine inanmıyorum.
“Yüzde 80 oy, yüzde 20 oyla eşit olamaz”
Kıbrıs toprağında her ikisi de Avrupa Birliği üyesi olacak iki devlet kurulmasını Annan Planı tipi bir çözüme tercih ederim. Ön şartlar mı? Annan Planı’yla alacağımız toprak Kıbrıs Rum devletine geri verilsin. Ada sathının tamamında her iki tarafta da mülkiyet hakları tanınsın. AB şartları tahtında yerleşim haklarının kullanılmasına müsaade edilsin. Bu, bir Kıbrıslı Rum’un Kıbrıs’ın kuzeyindeki evinde yaşamaya gidebilmesi anlamına geliyor. Tarafların her biri kendi enerji kaynaklarını, coğrafik konumları oranına göre kullanabilsin. Böylece nüfus aleyhine ırkçı bölünme olacak yanlış bir iskan da olmaz. Ağırlıklı oydan söz ettik. Yüzde 80 oy, yüzde 20 oyla eşit olamaz.
İki oluşturucu eyaletin, federal devlet için karar almak maksadıyla federasyon düzeyinde konuşmak için görüşecek olmaları noktaları beni çok korkutuyor. Bu büyük bir sorundur. Bütün Kıbrıslıların Avrupa vatandaşı olarak Ada’nın tamamında gerçek dolaşım, yerleşim ve mülkiyet haklarını kullanacakları iki devlet çözümünü tercih ederim. Kıbrıs Rumlarının denetiminde olacak bir devlet işleyebilir olacak. Dengelerle, ağırlıklı oyla, kararları yabancı yargıçların vereceği garip oluşumları aracılığıyla hükümet edecek bir devlet işleyebilir olmayacak.
Hedefimiz, sapmalar olmadan normal işleyecek bir devlet olmalı. Bunu Kıbrıslı Türklerle kuramıyorsak, bu sürece girmeyelim. Kıbrıs sorununun, ancak iki taraf bir anlaşmayı imzalaması halinde çözüleceğini bilelim. Anlaşma imzalanmadığı sürece Kıbrıs sorunu uyuyabilecek ancak çözülmüş olmayacak bir çatışma olarak kalacak.”
1964’ten beri ayrı yaşıyorlar
Başkasıyla yaşamak istememek onu tanımıyor olmaktan kaynaklanıyordur, bu bir gerçek. Ancak neden tanımadığın, bilmediğin biriyle yaşamak zorunda olasın?
Hasbelkader aynı ülkede doğmuşsundur. Evet, ancak şöyle bir de tarihi gerçek var ki 1964 ve sonrasında Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler ayrı yaşıyorlar. Kendisiyle mecburen birlikte yaşamak için ötekini öğrenmek zorunda olduğum bu hikayeyi sevmiyorum. Ötekiyle yaşamak istemeyebilirim.
Güncelleme Tarihi: 31 Mart 2014, 00:59