Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, zamanın, Kıbrıs sorununda ilerleme sağlanmadan geçmesinin riskler içermekte olduğunu ileri sürdü.
Demecinde Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline de değinen ve “Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin, tamamen Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgal etmek için kullandığı aynı argümanlarla yapıldığını” iddia eden Anastasiadis, ülkelerin eylemlerindeki paralelliğe işaret ederek, bunların revizyonizmle birlikte ya coğrafik olarak, ya da tarihin kaydettiği verileri alt üst etmeye çalıştıklarını ileri sürdü.
Demecinde, Ankara’nın Kıbrıs sorununun çözümünün ardından Türk garantilerinin muhafaza edilmesiyle ilgili talebindeki “acayipliğe” da atıfta bulunan Anastasiadis “Rusların Ukrayna’nın garantörü olacakları konusunda ısrar ettiğini hayal edin. Bu tamamen aynı şeydir” ifadelerini kullandı.
Ankara’nın, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin veya Kıbrıslı Türklerin garantörü olması gerektiğinde ısrar ettiğini, öte yandan Kıbrıslı Türkler tarafından sunulan ve Türkiye tarafından dikte edilen önerilerle, federal hükümetin her kararında kendi olumlu oyunun aranmasını istedikleri iddiasında bulunan Anastasiadis, sözlerini kısaca “bu, azınlığın çoğunluğa hükmetmesine neden oluyor. Bir diğer ifadeyle, yeni düzeni Ankara’nın mandasına dönüştürüyor” iddialarıyla sürdürdü.
Sözlerinin devamında Türkiye’nin uyguladığı siyasi ve ekonomik kontrole de atıfta bulunan Anastasiadis, toplumun laik yapısının değiştirilmesine tepki gösteren, Kıbrıslı Türklere ait sesler bulunduğuna işaret etti.
Anastasiadis, bunun tamamen farklı bir zihniyet ve kültüre sahip olan Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğunu, birçok Kıbrıslıyı rahatsız ettiğini de öne sürdü.
Arzu ettiği çözüm konusunda ise Anastasiadis, bir dizi BM ve BM Güvenlik Konseyi kararıyla belirlenen, iki kesimli iki toplumlu federasyon çözümüne işaret etti.
Lahey önerisini hatırlattı
Hidrokarbon meseleleriyle ilgili olarak ise Anastasiadis “Kıbrıs Cumhuriyeti MEB’ine itiraz edilmesine rağmen, Türkiye’ye ya Lahey Adalet Divanına başvurmalarını, ya da iki ülke arasındaki sınır çizgisini bulmaları için uluslararası deniz hukuku temelinde, hakemlik yoluna başvurmayı önerdiklerini” savundu.
Bunun deniz zenginliğinin paylaşılabileceği anlamına gelip gelmediğinin kendisine sorulması üzerine ise Anastasiadis “uluslararası hukuka uyarsak neden olmasın? Mısır, İsrail, Lübnan ve diğer tüm komşu ülkeler arasındaki MEB’i belirlerken geçerli olan kurallar temelinde, buna hazır olduğumuza şüphe yoktur” ifadesini kullandı.
Bu Efendi söyletiğini duymamıyor.