banner564

Gözümüz aydın

En içten dileklerimle hepinizin kurban bayramını kutlar, sağlık ve mutluluğun sizlerle olmasını dilerim.
Dün küçük bir habere rastladım satır aralarında. Geldiydi gelecekti derken, Su Temin Projesi kapsamında Türkiye’den adamıza gönderilecek olan su, dün ilk kez Mersin’den KKTC’ye pompalanmaya başlandı.
Uzun bir yol ve uzun bir süreden sonra nihayet!!!
Uzun bir yol çünkü inşa edilen su temin projesi, Alaköprü Barajından, Geçitköy Barajına kadar deniz altı ve karadan olmak üzere toplamda yaklaşık olarak 106 km uzunluğundaki bir boru hattı ile bize ulaşıyor. Özellikle deniz altından böylesi bir çalışma dünyada bir ilk. 
Uzun bir süreden sonra çünkü 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ekonomik gelişimi için, borularla Türkiye’den su temini projesi planlanmıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Makarios’un, Kıbrıs’ın Anadolu ile organik bağ kuracağı gerekçesi ile projeye mani olması, projeyi 55 yıl geciktirdi.
Habere sevinmekle birlikte, haberin küçük bir detayının bizler için üzücü olduğunu düşünüyorum. Çünkü Toroslardan KKTC’ye gönderilen ilk suyu sadece Milliyet Gazetesi’nin görüntülediği haberi yer alıyordu. Böylesine güzel, büyük bir haberi maalesef bizlerde yabancı bir medya kaynağından öğenmiş olduk.
Bizim yerel medyamızda, gelen suyun daha çok kimin tarafından yönetileceği konusu yer almaktadır. 29 Ekim 2015 olarak planlanan açılış günü yaklaşmakla beraber, bu konuda bir uzlaşma sağlandığı haberini henüz duymadık.
28 belediyeden oluşan, KKTC Belediyeler Birliği suyun yönetimine talip olduğunu yine yerel medyamızdan hepimiz okuduk. Fakat bu belediyelerin borç içinde olduklarını, çalışanlarının sosyal güvenliklerini suç olmasına rağmen yatıramadıklarını, hatta belediyelere haciz memurlarının gittiğini yine bizim yerel medyamızdan öğrendik.
Her zaman için ne kadar yapıcı olmaya çalışsam da, Kıbrıs Türkü’nün 41 yıllık karnesinin hiç de iyi olmadığı bir gerçek. Açıkçası bende bu suyun yönetiminin, bizler tarafından yapılamayacağını düşünüyorum. Neden mi, çünkü sahip olduğumuz suyu yönetemiyoruz, herhangi bir su politikamız yok. Yağışlarla akışa geçen suyun büyük bölümü denize dökülüyor, yeraltı sularımızı besleyemiyoruz. Kuyularımızı kontrolsüz şekilde kullanıp yeraltı sularımızı tüketiyoruz, bilinçli su tüketimi için bir çalışmamız yok.
Su canlı yaşamı için vazgeçilmez bir değerdir. Dünyanı ¾’ü sularla kaplı olmasına rağmen, dünyadaki tatlı su kaynakları oldukça sınırlıdır. Ayrıca kullanılabilir su kaynakları dünya yüzeyine dengeli bir şekilde dağılmamıştır. Dünyanın bazı bölgelerinde ciddi su sıkıntıları yaşanmaktadır. Yaşadığımız coğrafya ve Ortadoğu bölgesinde su sorununun yaşandığı bölgelerdir. Dolayısıyla adamıza gelecek olan suyun jeopolitik bir önemi de vardır.
Gelecek olan suyu kontrol edemeyiz deyişim, bizler bu işi yapamayız anlamında değildir. Bizler bu coğrafyada çok şeyler başardık. Örnek mi? İlk anda aklıma gelen Sanayi Holding ve KTHY. Kıbrıs Türk toplumunun iki büyük ekonomik değerleriydi. Üstelik bunlar Kıbrıs Türk Toplumunun kendi mallarıydı. Kısaca demek istediğim suyu kontrol edememe meselesi, kapasite meselesi değil, zihniyet meselesidir. Kıbrıs Türk Toplumu kendisini, dünya değerleriyle örtüşecek bir noktaya taşıyabilecek bir kapasitesi varken, 41 yıllık siyasi zihniyetin bizleri getirdiği nokta ortadadır. Bizdeki zihniyet, gelen suyu jeopolitik değer olarak değerlendirmektense, belediyelerin su gelirini düşünecek kadar dar bir çerçevede değerlendirmektedir. Bunun aksini gösterecek herhangi bir proje veya politika üretebilmiş değiliz. Herkese iyi pazarlar.
YORUM EKLE

banner471

banner473