banner564

Gözler gerçekleri görebilmeli

  Çok kritik bir süreçten geçiyoruz...
  Böylesi bir dönemde, iç sorunlarımızın çok daha az olması ve hemen herkesin ağırlıklı olarak dış politikaya, yani Kıbrıs sorununun çözümüne odaklanması, haklarını elde edebilmek için mücadele vermesi gerekirdi...
  Ne yazık ki; olması gereken noktanın çok gerisindeyiz...
  İçte parçalara ayrılmış bir durumdayız...
  Eleştirilere tahammülün azaldığı, karşı görüşten olanlara seviyesiz saldırıların doruk noktasına ulaştığı bir noktadayız...
  Yılların yanlış uygulamaları ve çıkara dayalı ilişkiler nedeniyle, vefa duygularımızı büyük ölçüde yitirmiş olmanın üzüntüsü içindeyiz...
  Dıştan bakıldığında negatif bir görüntü verdiğimizi kabul etmek zorundayız...
  Üreticiyi desteklemeyen, üretileni satamayan, Türkiye’den aldığı paraları aybaşlarında kamu görevlilerine ve binlerce emekliye pay eden bir kamu sistemi yarattık...
  Bu görüntü nedeniyle bizleri eleştirenlere kızmaya hakkımız olmamalıdır...
  Tam tersi eleştirilerden ders çıkarmasını ve önlem almasını öğrenmek zorundayız...
  Bugünkü görünüm gerçekten iyi değildir...
  Toplumu ileriye taşıyabilecek bir durumda olmadığımızı kabullenmeliyiz...

Çok eksikler ve yanlışlar var
  Çukur yollarını asfalt ile kapatamayan...
  Musluklarından kullanılabilir su akıtamayan...
  Üçlü kararname maskaralığı altında kamu düzenini yerle bir edip, devleti batıran...
  Her meseleye partizanlığı bulaştıran...
  Sendikacılık ve grev hakları konusunda sadece KKTC’ye özgü bir düzen yaratan...
  Narenciye ve patates üretimini geri götüren...
  Hastalıklı hayvanları tedavi edemeyen...
  Yatırımcılarla alay eden, usandırıp, bıktırıp ülkeden kaçıran...
  Geçitkale Havaalanı’nı kendi yanlışlarıyla devre dışı bırakan...
  Ercan’ın ihalesindeki karmaşıklığı gideremeyen...
  Mağusa Limanı’na 41 yılda 41 kuruşluk yatırım yapmayan...
  Girne-Alanya-Antalya-Marmaris arasında bir kruvaziyer işletmesini başaramayan...
  Eğitimdeki yanlışları hala göremeyen ve sağlıklı düzenlemeye gidemeyen...
  Yatırım yapanlara karşı vefasızlık sergileyen...
  Ganimet sarhoşluğu içinde paha biçilmez olanakları yok eden...
  Yeşil adayı betonlaştıran...
  Asırlık dere yataklarını yok eden, pınarları kurutan...
  Kalp ve kanser hastalıklarında rekor kıran...
  Nasıl bir gelecek istediğini belirleyemeyen, proje üretemeyen...
  Partizanlıktan uzak kalmış ‘yetenekli ve değerli insanları’ ülkeden kaçıran...
  Övündüğümüz iki yerli ürünü, hellim ve şeftali kebabını yenmez hale getiren...
  Rüşvet, yolsuzluk, suistimal olaylarını sürekli örtbas eden...
  Kuzeyde kemer bağlamayan, kırmızı ışıkta durmayan, güneye geçildiğinde ‘tüm kurallara uyan...
  Çelişkiler içinde bocalayan bir yapımız vardır...

Böyle mi çözeceğiz?
 Peki böylesi bir ortamda, Kıbrıs sorununu nasıl çözeceğiz?..
 Haklarımızı nasıl elde edeceğiz?..
 Haklarımızı kaybettiğimizde başımıza neler gelecek?..
 Neler olacak?..
 Başımızı yastığa koyduğumuzda hiç mi düşünmüyoruz nelerin olabileceğini?..
 Güçlü bir KKTC’nin masada elde edecekleri ile bugünkü yapıda başımıza nelerin gelebileceğini iyi düşünmeliyiz...
 Eldekileri teslim etmekten başka yapabilecek neyimiz kaldı?..
 Bırakın siyasileri ‘en iyisi, en temizi, en milliyetçisi, en barış yanlısı, en kaprislisi, en yakanı ve yıkanı’ onlar olsun...
 Ama siz işinize, ekmeğinize, toprağınıza sarılın...
 Devlet dairesine gelen vatandaşa hizmet ediniz...
 Batmış devletten ‘fazla mesai ödeneği’ beklemeyiniz...
 Hizmet vermeyen kamu görevlilerini, doktorları ve diğerlerini şikâyet ediniz...
 Suç işleyerek zenginleşme hayalinden vazgeçiniz...
 Sosyal medyada, kahvehane ve meyhane ortamlarında dostlarınızı kırmayınız...
 Parti veya aday tercihini sandık saatine bırakınız...
 Çok arzuladığınız Avrupa ülkelerinde olduğu gibi hareket ediniz...
 Bugün bu ülkede ‘demokratik hak’ diyerek, yaratılan düzenin ‘batı ile uyuşmadığını’ ve pek yakında son bulacağını unutmayınız...
 2016’da referandum ve çözümden bahsediyorlar...
 Bu yapı ile çözüme hazır mıyız?..

Rum ne yapıyor?
  Bir de Rumların yaptıklarına bakalım...
  Müzakere masasında bizimle dans eden Rum liderliği, diğer zamanlarda Kıbrıs Cumhuriyeti’ni daha da kökleştirmek ve Türkiye’yi ileride kıskaca alabilmek için müthiş senaryolar geliştiriyor...
  Mısır-Yunanistan ve Güney Kıbrıs...
  İsrail-Yunanistan ve Güney Kıbrıs arasındaki ‘stratejik anlaşmalar’, olası bir çözümden sonra Kıbrıslı Türklere hiç söz hakkı tanımadan, Türkiye’yi kıskaca almayı amaçlıyor...
  Bunları anlamamak için akıldan yoksun olmak gerekiyor...
  Mayıs ayına kadar çözümden söz edildiği bir dönemde, Rum mahkemesi tarafından alınan tek yanlı bir kararı İngiltere’ye taşıyıp, Türk diplomatlarının maaşlarını bloke ettirmek sizleri hiç mi rahatsız etmiyor?..
  Rum mahkemesinde alınan tek yanlı kararların geçersiz olduğunu söyleyebilecek bir siyasetçimiz yok mu Allah aşkına?..
  Onlar “Bir AB ülkesinde alınan karar, diğerlerinde de uygulanıyor” diyerek, Rum mahkemesinde alınan tek yanlı kararları, başka bir ülkede uygulatmaya çalışıyorlar...
  Peki güneyde mülkü bulunan bir Kıbrıslı Türkün aynı koşullarda hakkını arama şansı var mıdır?..
  Kesinlikle yoktur...
  Larnaka Havaalanı’nın arazisinde yüzde 60 mal sahipliği Türklere aittir...
  Hüseyin Helvacıoğlu, Larnaka Mahkemesi’nde açmış olduğu davayı uzun yıllar sonuca götüremedi...
  Davayı üstlenen Rum avukatın ofisi birkaç kez yağmalandı, kapıları kırıldı, dosyalar çalındı...
  Rum mahkemesi karar üretmediği sürece, bunu bir başka AB ülkesine taşıyamazsınız...
  Peki bu nasıl bir insanlık, nasıl bir adalet?..
  Bir başka büyük rezalete geçelim...
  Barış Harekatı’ndan bu yana 42 yıl geçti...
  Bunca zaman sesini çıkarmayan Rum Yönetimi, çözüme sayılı günler kala; Türkiye aleyhtarı inanılmaz bir kampanya başlattı...
  “Türk askeri tarafından tecavüze uğrayan kadınlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na giderek ifade versinler. Bunu yapanlar maddi yönden tatmin edilecek” diyerek, ekonomik açıdan sıkıntı çeken kadınları yalan, yanlış beyanlara teşvik ediyorlar...
  Bu nasıl bir anlayış?..
  Çözüme böyle mi gideceğiz?..
  Bundan 13 yıl öncesine kadar Rum liderinin, herhangi bir Türk bakan ile görüşebilmesi mümkün değildi...
  Şimdi bir Türkiye Bakanı, Rum ana muhalefet liderini İstanbul’a davet ederek ‘iyi niyet jestinde’ bulunabiliyor, çözüm konusunda ne kadar kararlı olduğunu gösterebiliyor...
  Ama Rum liderliği, bu aşırı ilgi karşısında uzlaşıya varmak yerine; 42 yıldır yapmadıklarını gündeme taşıyor...
  Türk askerini ‘tecavüzcü’ göstererek, kendi mahkemelerinde karar alma yolunda yeni bir siyaset yürütüyor...
  Peki içimizden biri çıkıp da “Bunca yıl neredeydiniz?.. Çözüm aşamasında bunları neden yapıyorsunuz?” diye sormayacak mı Rum liderliğine?..
  “Barış diline aykırı mı oluyor?” soru sormak...
  Ne kadar üzücü!..
YORUM EKLE
YORUMLAR
oklur
oklur - 9 yıl Önce

elçilik küçğk ve doğru bir açıklama yapsa hepsi birden bağırırlar. ama rum tarafının her kepazeliğ,ne ses çıkarmıyorlar malum kişi ve kuruluşlar. elimizde bir türkiye var türkiyeyi öteleyip rumun insafına güveniyorlar.

banner608

banner474