Göbeklitepe
Geçen yüzyılın dünyadaki en önemli arkeolojik keşfi olan Göbeklitepe’ye yaklaştığınızda dönüp geriye bakarsanız Toros Dağları’nın eteklerinden başlayıp Suriye hududuna kadar uzanan Harran Ovası’nı görürsünüz.
İnsanların hayatlarını avlayarak ve toplayarak idame ettirdikleri çağlarda uluslar, devletler, sınırlar yoktu.
Harran Ovası olarak bildiğimiz yer, Fırat ve Dicle nehir sisteminin içerisinde buralardan başlayıp bugünkü Suriye’yi de içine alarak Irak’ın bittiği yere kadar uzanıyordu.
Arkeologlara göre, iklimin uygun, toprakların bereketli olduğu bu bölge medeniyetin doğduğu yerdir. Akatlar, Sümerler, Babil ve Asur medeniyetleri buralarda filizlendi. Zaman konsepti, matematik, tekerlek, haritacılık ve yazı gibi dünyayı değiştiren buluşlar burada yapıldı.
Arkeologlara göre, dünyanın ilk tapınağı olan Göbeklitepe de varlığını bu ovaya borçludur.
Urfa şehrinin 18 kilometre kuzey doğusunda yer alan ören yeri, yuvarlaklar içerisine oturtulmuş boyları üç ile altı metre arasında değişen, T biçimindeki 10-12 dikilitaşın bulunduğu bir alandır.
Milattan on bin yıl önce dikilmesine başlanan bu sütunların üzerine işlenmiş ceylan, yılan, tilki, aslan gibi hayvan figürleri ve ne anlama geldiği bilinmeyen soyut semboller var.
Göbeklitepe, eğer arkeologların tahminleri doğru ise, insanın yerleşik hayata geçtiği ve uygarlık olgusunun başladığı yerdir.
Neden burası?
Burada toprak o kadar bereketli, av hayvanı ve yenecek bitki -yabani mercimek, buğday, siyez buğdayı, arpa, nohut ve bezelye– o kadar boldu ki göçebeliği bırakıp yerleşmeyi daha uygun buldular.
Gıda depolamayı, ehlileştirmeyi, ekip biçmeyi öğrendiler.
Genel kanaat, Göbeklitepe’nin Harran Ovası’nda bu işleri beceren insanların bir araya gelip inşa ettiği tapınak olduğudur. Arkeologları bu düşünceye sevk eden Göbeklitepe’nin bir yerleşim yeri olduğuna dair hiçbir emare bulunmamasıdır.
Göbeklitepe’yi meydana getiren taş sütunlar ve bu sütunları yapmak için kullanılan taş aletler gün ışığına çıktı, ama buluntular arasında bunların neden ve hangi amaçla orada olduğuna dair bir iz yok.
Bir başka ve daha da büyük bir muamma var: Tapınak olarak nitelendirilen büyük sütunlu yerler, yüzlerce yıl kullanıldıktan sonra üstü kapanarak gömüldü. Alanın daha dar bir bölümüne dikilen daha küçük sütunlar kullanılmaya devam edildi. Tahminen iki bin beş yüz yıl kullanıldıktan sonra burası da terk edildi.
Bunun da sebebi meçhul.
Ören alanının büyük bir kısmı daha kazılmadığı için oralarda ne olduğu ve bize ne anlatacağı bilinmiyor. Ama ne anlatırsa anlatsın Göbeklitepe’nin nasıl bir insan topluluğu tarafından hangi amaçla kurulduğunu ve neden üstünün örtülüp terk edildiğini hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
Göbeklitepe’yi inşa eden avcı ve toplayıcılar yazının ve tekerleğin icadından altı bin yıl önce, çanak çömlek yapımının ve metal işlemenin bilinmediği Taş Devri başlarının insanlarıydı. Arkeologlar bu çağda insanın ortak bir dini inanca ve anıtsal eserler yaratacak örgütlenmeye sahip olmadığını sanıyordu.
Ama öyle değilmiş…
17 Mayıs 2022 tarihli yazı
Bu yazıyla ilgili bir yorumum yok. Daha önce okumuştum... Kaybettiğimiz yakınlarımızın kabrini ziyaret etmek gelir ya bazen içimizden, ben de öyle ara ara ziyaret ediyorum Metin Bey'i. Yorumlara, yani bırakılan çiçeklere bakıyorum. Bazen ben de bir çiçek bırakıp ayrılıyorum. Mekanı cennet olsun.
Sn. Üsküdarlı, yorumları “bırakılan çiçeklere” benzetmeniz ne hoş olmuş.