UBP- DP Hükümeti kurulduktan bir müddet sonra, "Fiili Başbakan Serdar Denktaş" diye bir söz söylemiştim.
Bunu kimisi abartılı bulmuş, kimisi önyargı diye yorumlamıştı.
Ama zaman geçti ve şimdi bu çok açık bir şekilde göz önünde.
Değirmenlik yolundaki acı kaza sonrası bu konu çok daha net gözüktü.
Malumdur. Bu kaza sonrası insanlarımız derin bir acı ve öfke içine girdi.
Gençler, her kesim tepki gösterdi. Bu gerçekte çok sağlıklı bir toplum yapısının göstergesidir.
Eleştiri okları kime yönelirse yönelsin. Üstelik bu acı ve öfke içinde size haksız gördüğünüz eleştiriler yapılsa dahi, buna öfkelenmemeniz gerekir. Hızla demokratik tepkisini gösteren bir toplumun bireyi olmaktan ötürü aksine, sevinmeniz gerekir.
Bu sağlıklı bir öz olduğunun göstergesidir.
Ha burada esas konu, sorunları doğru temelde tartışmaya sevk etmek ve gerçekçi çözümler üretilmesine katkı sağlamak olması gerekir.
Ama ne acıdır ki yönetenlerin bir kısmı klasik olana oynadı. Sorunları özünden uzaklaştırıp, temelsiz tartışmalara sokmak yoluna gitti.
Ava giderken avlanmak
Bunların başında da Sayın Serdar Denktaş gelmektedir.
Ancak ava giden avcının kendisinin avlandığı misali, resmen avlandı.
Acı olay sonrası, yıl sonu kamu görevlilerine dönük maaş artışı yapılmamasını ve önce 3 bin, sonra değiştirip 4 bin TL üzeri maaş alanlardan da % 3 kesinti yapılmasını önerdi.
Üstelik bunu öneren Sayın Serdar Denktaş, CTP-UBP Hükümetinin düşüp, yerine UBP-DP Hükümetinin kurulmasını, CTP- UBP hükümetini, maaşları zamanında ödeyemeyip, taksitlendirmek beceriksizliği ile izah ediyordu.
Kendisinin ise bunları gününde ödediği becerisi ile "meşruluğunu" devamlı izah etmeye çalışıyordu...
Ama becerisini buna bağlayan aynı kişi, şimdi maaşlardan kesinti ile sorun çözme yoluna girdi. Bu ava giderken tökezlediği ilk nokta. Peki ikincisi?
İkincisi ise şu.
Hükümet aynı zamanda sendikalarla da protokol görüşmesinde. Basın haberlerine göre bu görüşmelerde bu öneriyi sendikalara da yaptı. Doğallıkla hayır cevabı aldı.
Ama hangi sendikacının söylediğini basın yazmadı. Fakat basın haberlerine göre bir sendikacı Sayın Serdar Denktaş'a şunu söyledi.
"Bu önerini tüm Bakanlara götür, hepsi imzalasın da sonra bize getir.”
Bakın ne hale düşüldü?
Hükümet adına sendikalarla görüşmede bulunan bir Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanına sendikacılar bunu söylüyor. Yani ona sen, fiili başbakan görünümündesin ama değilsin diyorlar…
Burada otorite, ciddiyet kalır mı? Ava giderken avlanmak işte buna denir.
TC kaynakları
Burada denk düştü. Maaş kesintisi önerenler, Türkiye'ye proje yetersizliğinden ötürü geri giden kaynakların nasıl kullanılacağını ele alsınlar diye bir twit atmıştım.
Ancak Diyalog Gazetesi bunun ötesinde detaylı güzel bir habercilik örneği verdi... Karayolları eski müdürü ile görüşerek haber hazırladı.
Yeni yol yapımı ve tamiri, ayrıca yol güvenliği ile ilgili TC'den gelen kaynakların projesizlikten ötürü nasıl geri döndüğünü haber olarak somutta verdi. Bu çok doğru.
Peki, bu acı gerçek kabiliyetsizlikten mi kaynaklanıyor?
Bakın, 2017 Bütçesi Meclis'te. Bu Bütçe ile meseleye bakalım. Karayolları Dairesinin Bütçeye göre kuruluş yasası temelinde çeşitli Mühendislik ve Mimarlık Hizmet sınıfında bulunan kadro sayısı toplamı, Bütçeye göre 23’tür.
Ama aynı alanda Bütçede bu yerler için olan münhal sayısı ise 16’dır.
Yani fiili olarak bu hizmet sınıfında, 7 Mühendis ve Mimar var demektir bu...
Trafik Dairesi
Bakın bu Dairenin kuruluş yasasına göre Mühendislik ve Mimarlık hizmet dalında toplam 6 kadrosu var. Ama karşısında münhal olarak ne yazıyor? 6 münhal.
Yani hiç kadrolu Mühendis yok.
İşte Karayolları ve benzeri teknik dairelerin içine düştüğü çıkmaz bu. Kitabet kadroları çok. Ama Mühendislik Mimarlık ve yer darlığı nedeni ile yazmadım. Teknisyenlik, işçilik kadrolarında ise boşluk dorukta.
Evet, kaynakların geri gitmesinin bir nedeni de işte budur. Yani para dolu olsanda bu konuda proje üretemezsin..
Hüseyin Özgürgün
Evet, bu top gibi gündeme sokulan % 3 kesinti meselesi ve mesai saatleri ile pervasızlıkla oynama çabası, teknik dairelerimizdeki bu acı boşluk gerçeğinin görülmesini engelleyebilir. Ama toz duman dağılınca bu acı gerçek yine oradadır.
Hükümetler, Bakanlar, Müdürler değişse de bu acı gerçek ortadadır... Böyle bir yapı ile "yöneticiler" ancak askersiz, şefler olur. Bir şey üretilemez.
Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde zamana oynama alışkanlığı, iç konularda sözde "acilcilik" görünümü ile farklı, ama özde aynı şeyi üretiyor. Zamanı verimsizlikle tüketme maharetini...
Ancak merak ediyorum Sayın Hüseyin Özgürgün, Hükümeti devam ettirmek adına buna daha ne kadar katlanacak? Bu tutarsızlık, yalnız Hükümete değil, tüm topluma önemli bir erozyon yaratıyor. Demagoji ile yol almak isteyenlere yol döşüyor. Sayın Özgürgün, bu işleri zapta almazsa, yalnız kendisinin bindiği dalı değil, tüm toplumu ayakta tutan demokratik Birikimin gövdeden kopuşunu da herkes gibi yaşayacak...