banner564

Geleceğin belirlenmesinde geçmişten ders alınmalı

Yunanistan ve onun güdümünde olan Rum Yönetiminin imzalarına sadık olmadıkları defalarca kanıtlanmıştır;
1960 birleşik federal anlaşmayı, mürekkebi kurumadan bozmaya çalıştılar ve 1963’te bizi silah zoru ile ortaklıktan atarak devleti sahiplendiler;
1571’de Venedik zulmünden, 1974’te ise diktatörlerden kurtarmamıza rağmen, tutum ve açıklamalarından, bize dostça davranmayı akıllarının ucundan beri geçirmedikleri anlaşılıyor;
Osmanlı döneminden günümüze hiçbir zaman, Türkler, Rumlara saldırmadı. Tüm silahlı çatışmalar Rumların saldırması ile başladı;
1956-58 EOKA döneminde ve 1963-74 döneminde, Rumların sırf Türk olması nedeniyle bir çok sivil Türkü vahşice katlettiği inkar edilemeyen bir gerçektir;
1963 olaylarından sonra uluslararası kuruluşlar ile batılıların, saldırıya uğrayan ve mağdur edilen Türkler yerine, Rumların tarafında yer aldı;
2004’te Annan planı referandumu döneminde, AB, BM ve batılıların bize verdikleri sözleri tutmamaları onlara güvenilemeyeceğini gösterir;
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki beş daimi üyenin 1964’ten sonra sürekli saldırgan Rum tarafını destekleyen kararlar üretmesi, ayrıca 2004 referandumundan sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin hazırladığı raporu yayınlamaması, tarafsız olmadığını kanıtlamaktadır;
Girit dramı, Bosna Hersek vahşeti, batılı emperyalistler ile onların güdümündeki kuruluşların, haçlı seferleri ruhunu terk etmediklerini gösterir;
Halen Leymosun ve Batı Trakya’da yaşayan soydaşlarımızın yaşam koşulları, Rum-Yunan ikilisinin Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen, insan hakları ilkelerine uymadığını ortaya koymaktadır;
Yaklaşık yarım asırdan beri birleşik- federal çözüm zemininde sürdürülen müzakerelerde, Rum tarafının Girit senaryosu ile ENOSİS’e sıçrama tahtası olarak kullanabileceği çözüm peşinde olduğu anlaşıldı; 
Rum Yönetimi eski Dışişleri Bakanı Rolandis’in de ifade ettiği gibi Acheson Planından günümüze hazırlanan tüm çözüm seçeneklerini Türk tarafının kabul etmesine karşın, Rumlar reddetti;
Kleridis’in anılarım adlı kitabında da belirtildiği gibi Rum tarafı müzakerelerde bizi oyalayarak, ambargolarla ve 5. Kol faaliyetleri ile çökertmek ve teslim almak amacındadır;
AKEL eski Genel Sekreteri Ezikas Papaioannu’nun 1981’de üyelerine gönderdiği genelgede: ‘Kültür, sanat, gelenek, tarih ve folklor gibi yöntemlerle adada ‘Kıbrıslı Türk’ ve hatta ‘Türk’ değil, bir ortak ‘Kıbrıslı’ kimliği olduğunu coğrafi ve kültürel – tarihi veriler üzerinden Türk toplumuna kabul ettirmeliyiz. Bunu başarırsak, sorun kendiliğinden çözülür. Başaramazsak sonuç iyi olmaz.’  şeklindeki görüşü, halen Rum Yönetimi tarafından da benimsenen ve KKTC’deki işbirlikçilerce tezgâhlanan oyunu teşhir etmektedir. 
    Son C. Montana’da Sayın Akıncı’nın verdiği olağanüstü tehlikeli ve ENOSİS’in önünü açabilecek korkunç ödünlere rağmen, sırf Türk ordusunun derhal adadan uzaklaşması kabul edilmediği için anlaşma yapılamadı;
    Rum tarafının çözüm müzakereleri sürdürüldüğü dönemde bile, silahlanmaya ara vermemesi, yabancı devletlerle askeri tatbikatlar ve işbirliği anlaşmaları yapması, bize karşı iyi niyetli olmadıklarını gösterir;
    Rum-Yunan ikilisinin tutumu varlığımızı sürdürebileceğimiz kalıcı ve işlevsel bir çözümü akıllarının ucundan bile geçirmediğini gösterir;
    Sade vatandaşların bile bildiği gerçekleri dikkate almamak ve federal-birleşik çözüme sağlanıp kalmak, Rum’un bizi müzakere masasında oyalandırarak cezalandırması tezgâhına hizmet etmez mi?
    Güvenliğimizin yabancılar tarafından sağlanması görüşünün sonucunun felaket olduğu Girit dramında kanıtlanmadı mı?
    Tüm yaşanan acı deneyimlere rağmen hala daha Rum’la birleşmekte ısrar edenlere, Girit senaryosunu ve 1960-63 Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde yaşananları öğrenmesini öneririm.  

YORUM EKLE

banner471

banner474