Ülkeyi yine bir seçim heyecanı sardı ki sormayın...
Birisi salonu doldurmuş, ötekisi bilmem kaç köyde krallar gibi karşılanmış...
Geçen yıl içinde yerel seçimler vardı...
Onu tamamladık, hemen ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri gündeme geldi...
Adaylar yaklaşık 6 ay önceden çalışmaya başladı...
Seçimler Nisan ayında yapılacak...
Önümüzde daha 3 aylık bir süre var...
Seçimleri hayırlısı ile tamamladıktan sonra, iki büyük parti, yani UBP ile CTP kurultaya gidecek...
Cumhurbaşkanlığı seçimini Eroğlu’nun kazanması halinde, UBP’nin şimdiki Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün daha da güçlenecek...
Sadece kendisi değil, partisi önemli bir güce ulaşacak...
Nasreddin Hoşa boşuna söylememiş “Ye kürküm yeee” diye...
Kürk kimde ise onun arkasından gitmeye alışmış bir toplumuz...
Aynı şekilde Sibel Siber kazanırsa, CTP lideri Özkan Yorgancıoğlu’nu kimse tutamaz...
Kaybederse, muhalif takım hemen darbe yapar...
Zaten yeni genel başkan adayı da hazırlık yapıyor...
Vatandaşın sorunları ne olacak?..
Hemen her yıl bir değişik seçimle zaman tüketen bu ülkenin aslında çok ciddi sounları var...
En önemlisi insanları çok genç yaşlarda ölüyor...
Peki neden ölüyor bu insanlar?..
Oturduğu evin penceresini açtığı zaman insan dışkısı soluyor...
Ülkesinin dör yanı pislikten geçilmiyor...
Sebze ve meyvesini, ağzını ve vücudunu, elbiselerini ve çarşaflarını yıkadığı sular mikrop saçıyor...
Yediği sebze ve meyvelerin üretiminde öldürücü miktarlarda tarımsal ilaçlar kullanılıyor...
Düşünebilir misiniz?..
Doktor tavsiyesine uyarak daha sağlıklı bir yaşam için, sabah, akşam sebze yiyorsunuz...
Çoçuğunuza da “Maydanoz ye oğlum çok faydalı” diyorsunuz...
Ama o maydanozda kabul edilebilir limitlerin kat kat fazlası zehir bulunuyor...
Nereden bileceksiniz?..
Afiyetle yiyorsunuz...
Kızınız taze fasulyeyi çok seviyordur...
“Ye kızım sebzenin faydası vardır” dediğiniz anda, zehir mideden aşağı doğru ilerliyor...
Tam bir skandal
Bir başka önemli konuya geçelim...
Sanayi Odası Başkanı, aylardan beri, kılıcı, kalkanı kuşanmış, Rumlara karşı savaş veriyor...
Bunun adı “Üçüncü Barış Harekatı” değil...
Ya nedir?..
Hellim savaşı...
Rum tarafının, Avrupa Birliği’ne yapmış olduğu tek yanlı tescil başvurusunu etkisizleştirmek için savaşıyor Ali Çıralı...
Ama oturduğu koltuğun ayakları yok...
Yürüdüğü yolda sürekli çukura düşüyor...
Kuzey Kıbrıs’ta bugün üretilen hellimin kalitesi çok kötü...
Hellim olduğuna inanmıyorsunuz...
Hayvancılar Birliği Başkanı da, hellimde gerekli koyun sütünün bulunmadığını belirtiyor...
Koyun sütü açığı nasıl kapatılıyor?..
İthal süt tozlarıyla...
Oldu mu ya şimdi?..
Güneyde bir kilo hellim 30 TL iken kuzeyde neden 10 TL’ye satılıyor, şimdi anlıyor musunuz?..
Daima işin içinde ‘mastiga’ oldu mu duracaksınız...
Bir dakika bekleyip, sonra karar vereceksiniz...
“Ye çocuğum hellim faydalıdır...” dediğiniz anda vay vay vay....
Şimdi bu konuyu hellim üreticilerimize sorsanız, onların da kendilerine göre haklı nedenleri var...
Peki bu hayati konuda gerekli önlemleri kim alacak?..
Tüm yönetenler ‘seçim sahasında’ olduğuna göre, hayvancının, hellimcinin ve yediklerinden dolayı kanser olan vatandaşların halini kim soracak?..
Yokuştan aşağı hızla ilerleme
Ben bugünkü durumumuzu frensiz arabaya benzetiyorum.
Ne zaman, nerede, kime toslayacağı belli değil.
Bundan 40 yıl önce bizleri en yüksek yerlere çıkardılar...
Havası temiz, yiyecekleri sağlıklı...
Evler bahçeli, topraklar temiz...
Sular içilebilir...
Dereler akar, pınarlar durmazdı...
Cepler şiştikçe...
Siyaset çirkinleştikçe...
Yokuştan aşağı inmeye başladık...
Frenler tutmuyorsa...
Bir yerlere toslamak kaçınılmazdır...
İyi pazarlar...