Kıbrıs’ın her iki tarafında iyiler de vardır, kötüler de...
Kötüler; karşısındaki insanı küçümseyen, onunla yaşamak istemeyen, malına ve parasına göz koyan, menfaat, ya da ırkçılık uğruna gözünü kırpmadan cana kıyabilenlerdir...
Bunlar; amaçlarına ulaşabilmek için herşeyi yapabilen insanlardır...
Bunlarda vicdan, insanlık, onur ve haysiyet yoktur...
Bir de iyi niyetlilere bakalım...
Karşı milletten olsa bile; haksızlığa uğrayan insanları savunabilecek, onlar adına mücadele verebilecek kadar cesur ve onurlu insanlar...
Ama bunların sayıları oldukça azdır...
Yani bir Kıbrıslı Rum’un, bir Kıbrıslı Türkü savunması gibi...
Veya bir Kıbrıslı Türkün, bir Kıbrıslı Rum’a yönelik haksızlıklara karşı çıkması...
Kıbrıslı Rum meslektaşlarımız arasında ‘sınırlı sayıda’ iyi niyetli ve yürekli insan vardır...
Bunlardan bir tanesi Alithia gazetesinin başyazarı Alekos Konstantinidis’tir...
Alekos, bir zamanlar Kıbrıslı Türklerin ‘Zeki Müren’i olarak bilinen ve 1963 sonrasında Rum kesiminde yaşayan rahmetli Behiç Gökay’a sahip çıkan tek kişiydi...
Barış Harekatı sonrasında yazdığı yazılar yüzünden aracına bomba yerleştirildiği halde gerçekleri yazmaktan vazgeçmedi...
Ve tabii ki ‘istenmeyen adam’ oldu...
Kimler tarafından?..
Elbette düzenden yarar sağlayan ‘kötüler’ tarafından...
‘Köprü ve tertipler’
Bir başka isim: Lukas Haralambos...
1963-1974 döneminde Kıbrıslı Türklere yönelik saldırıları ve katliamları korkusuzca yazabilen ender Kıbrıslı Rumlardan biridir...
‘Köprü ve tertipler’ başlıklı bir yazıdan sonra milliyetçi cephe tarafından ‘hainlikle’ damgalanmıştı......
Politis gazetesi yazarlarından Makarios Druşuotis, başarılı araştırmalardan sonra Türklere yönelik kanlı saldırıları konu eden yazılar yayınladı, ardından kitap bastı...
EOKA tarafından sayısız tehdit mesajları aldığını herkes biliyor...
Şu sıralar Rum lideri Nikos Anastasiadis’in ‘basın danışmanı’ olarak görev yapıyor...
Ve Kathimerini gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Andreas Parashos...
Andreas, daha önce çalıştığı Politis gazetesinde “Hesabı Şimdi Ödeyiniz” başlıklı bir yazı yayınlanmıştı...
O yazıda, Kıbrıs’ı kalıcı bölünmenin eşiğine getiren Rum liderlerliğinin mülkiyetle ilgili icraatlarını şöyle anlatıyordu:
“Devlet tarafından istimlak edilen Kıbrıslı Türklerin malları, mülkiyet konusunu belirlemektedir. Bugün Kıbrıs Cumhuriyeti, malların sahiplerine yarım milyar Kıbrıs Lirası borçludur. Yani, Kıbrıs Türk mallarının vasisi olan ve mal sahiplerinin çıkarlarını koruyarak bu konuyu ele alan devlet, en temel görevini yerine getirmiyor ve ödeme yapmıyor. Türk mallarına yönelik istimlaklar, genellikle seri görüşmelerle yapılıyordu ve ilgili kararlar, anayasa koşullarının ilgili maddelerine aykırı olarak resmi gazetede yayınlanmıyordu. Sonuç olarak Kıbrıslı Türk hak sahiplerinin gelip talep etmeleri halinde, onlara ödemek zorunda kalacağımız hesap yarım milyar KL’dir.
Bunu kimler ödeyecek?
Kıbrıslı Türklerin malları konusunda kötü uygulamalardan sorumlu olanlar ve şu anda hala siyasi sahnede olup aynı şeyi yapmaya devam edenler mi?
Doğal olarak hayır… Onların tuzu kuru… Bizlerin onca yıl harman dövmelerine izin verdiğimiz, bize hesap vermelerini istemediğimiz, sorumluluk yüklemediğimiz kişilerin tuzu kuru…
Hatırlayınız: Bağımsızlık, toplumlararası çatışmalar, darbe, istila, ayrılık ve bölünmüşlük…
Kıbrıs sorununun her döneminde hep aynı kişiler… Şimdi hesabı sizler, bizler ve çocuklarımız ödeyecek. Ama sorumluluklarını üstlenmelerini istememiz için geç kalınmıştır…”
İstimlak yöntemini uyguladılar
Rum meslektaşların yazılarından da anlaşılacağı gibi, Rum tarafı ‘paha biçilmez değerdeki’ Türk mallarının bir kısmını istimlak etti...
Yeni yollar, köprüler, havaalanı, hastaneler, belediye parkları genellikle Türk arsalarının üzerine yapıldı...
Ve ‘bedel olarak’, 1974-75 yılındaki fiyatlar uygulandı...
Adil mi?..
Kesinlikle değil...
Ana ‘tanınmış bir devlet’ olarak, istimlak hakları olduğunu söylüyorlar...
İşte, müzakere sürecinde en ciddi tartışma bu konuda olacak...
Tarafların çatışması istenmiyorsa, ABD ile AB bir formül üretmelidir...
Para; tedavisi imkansız hastalıklar için ‘çare’ değildir...
Ancak mal alımlarında tek söz sahibi cebinde para olandır...