banner564

Et mi Tırnak mı?

 Büyükelçi Sayın Derya Kanbay'ın "Bu şekilde lakayıt uygulamalarla biz bu adada bırakın suyu hiçbir şeyi yönetemeyiz" sözü haber portallarında yer aldı.
  Sayın Kanbay'ın bu önemli ifadesine dönük olarak da toplumda bir tepki görmedim.
Bir kere Sayın Kanbay'ın lakayıtlık ifadesi ile dile getirdiği doğru bir tesbittir...
  İstediğiniz kadar üniversiteler memleketi olduk deyin. Yada eğitim durumumuz ile övünün, bu lakayıtlık hali yaşamın her alanında yer etti.
  Çünkü toplumun bir kesimi tam bir felaket içinde olduğumuz karamsarlığına gömüldü. Öteki kesimi de cennette yaşadığımız tesbitinin doruğuna çıktı.
  Bu birbirinden farklı bakış açılarına sahip kesimler ise birbirini dinlemez hale girdi.
  Birbirini anlama çabası ortadan kalktı. 
  Neden felaketin içindeyiz diye düşünüyor bu? Cennette yaşadığımızı düşünenin gündeminde bu yok. Felaketin içindeyiz diye düşünen de neden cennette yaşıyoruz diye düşünüyor bu, deyip bunu ele almıyor.
  Bu tartışmada birine sloganlarla cevap vermekle yapılıyor. Kendi tezini kanıtlama uğraşı içinde birbirine laf kalabalığı içinde cevaplar vermekle bu yapılıyor.
  Böylece inceleme, araştırma ve tezini verilerler öne sürme yolu oluşmuyor.
  Bu ise kısırlığı, birbirini dinleme ve anlama yerine gettolaşmayı getiriyor. Bu hal bir müddet sonra sorunlara dönük yabancılaşmayı üretiyor. Böylece temel sorunlara dönük lakayıt hal gelişiyor.
Su konusu 
  Bu hal Sayın Büyükelçinin şikâyet ettiği su konusunda da kendini göstermektedir.
Bakın, yakın geçmişte su konusunda çok tartışmalar yaşandı. Belli bir dönem su ile yattık, su ile kalktık. Suyun nasıl yönetileceği ile ilgili tartışmalar dorukta idi.
  O dönem su yönetimi ile ilgili farklı görüş ve düşünce getirenleri Türkiye'yi istemeyenler diye tanımlamak bazıları için geçerli yol olmuştu.
  Suyun yönetimi konusunda farklı tez ileri sürenlerin bir kesimi de, aynı mantık kalıbı içinde kendi tezine farklı yaklaşım getirenleri ise Türkiye'nin sözcüsü olarak iade etme yaklaşımı geliştirmişti.
 Sonuçta bu temel konuda tartışmalarda bir sentez çıkacağına, CTP- UBP Hükümetinin düşürülmesi meselesine kadar bu iş götürüldü.
  Sonuç ne oldu? Zaten Su Protokolü bu tartışmalar sonucunda olumlu bir içerikle imzalanmıştı.
Ama bu mesele hükümet olma aracı kılındı. Arkasından bu kez topluma bilgi dahi verilmeden Geçiş Süreci ile ilgili protokol imzalandı. Bunun gereği olan ihale Ankara'da açıldı. 
  Bir yıllık geçiş süreci ile ilgili bu ihale, 5 aydan fazla bir süre sonuçlanmadı.
  Bu arada geçiş sürecindeki su fiyatı ile ilgili olarak maliyetin bileşenleri halka açıklanmadı. Nede geçiş süreci ile ilgili açılan ihale ve bunun alanı ile ilgili konular hakkında o çok meraklı olunan törenler dahi yapılmadı. 
  İhaleyi alan ne yapacaktı? Ne kadar sürede yapacaktı? Ne yaptı? Bugüne kadar tek bir söz açıklanmadı.
  E, su geldi ya. Çeşmelerden akıyor ya. Bu artık tamam. Üstelikte "Anavatan'ın suyu geldi kurtulduk. Bakın bunu tartışıp da sorun yapanlara rağmen bu oldu. Anavatan düşmanları" falan diyerek siyaset yapmak ilkelliği de doğdu.
  Şimdi Sayın Büyükelçi haklı olarak su konusundaki lakayıtlıktan söz ediyor...
Önce kalkan sonra kılıç 
  Ama bunun nedenini bu esası sorgulayarak yapmak lazım. Çünkü kimse farklı, alternatif görüş duymak istemiyor. Kendi doğrusu ya da yaptığının dışında farklı bir ses, yada görüş duyduğu anda 
hemen kalkanlarını kuşanıyor. Farklı gördüğünü dışında tutmak istiyor. Onu etiketlemek, suçlamak, dışlamak çabasını yoğunlaştıryor.
  Kalkanlar durdurmaya yetmiyorsa, bu kez kılınca sarılıyor. 
  İşte Sayın Kanbay'ın bahsettiği lakayıtlığı oluşturan ortam budur. 
  Şimdi su geldi, oh çeşmelerden akıyor. Ama bu su denize de gürül gürül akıyor. Tarımda ne zaman nasıl kullanılacağı ile bilgi hala yok. Aynı şekilde bu suyun fiyatı ile ilgili sıkıntılar dorukta. Tonu 7 kuruştan su ile nasıl turizim yapılacak? Tonu 4-5 kuruştan nasıl tarım yapılacak? 7 kuruş tonu su ile sanayi, esnaf, lokantalar nasıl dönecek? 
  Bu hükümet su geldi ama hala dur otur kuyu açma izni veriyor. Yeraltı rezervlerimizi nasıl koruyacağız? Daha bir yığın soru.
  Ayrıca gerçekten suyu nasıl yöneteceğiz? Neden hala Su Dairesi teknik personellerde zenginleştirilmiyor? KTMMOB'de yapılan çalışmanın sonuçları ne oldu? Törensel konuşmalar basına yansıdı. Ama esas ne oldu?
  Sayın Kanbay, "Lakayıt uygulamalarla bırakın suyu biz bu adada hiçbir şeyi yönetmeyiz" dedi. Peki, buradaki “biz" vurgusu neyi kapsıyor? 
  Hem eti, hem de tırnağı mı? Bence her ikisini de kapsıyor.
  Artık farklı görüşleri yaklaşımları dışlamak etiketlemek tavrından hem sağ, hem sol kurtulmalıdır.  Özgür, canlı verili araştırmaya dayalı tezler ve anti- tezlerle düşün dünyamızı canlandırmak lazımdır.  Yoksa lakayıtlık bizi boğacak.
 
YORUM EKLE

banner608

banner474