banner564

Esas ve Eken..

Ana dilimiz Türkçede, cümleler bazı temel ögelerden oluşur. Özne ve Yüklem bu temel ögelerdendir. Ancak nesne, temel öge olarak nitelenmese de cümlenin esaslarından biridir. Bu noktadan hareket ederek, toplumumuzda, günümüze kadar gelen güçlü temeller olan değerlerimizi düşündüm. Hareket noktam, söz konusu değerlerin erozyonunu yaşamamız oldu.. Çünkü saygı, sevgi, dayanışma ve paylaşma gibi kimi değerlerimizde ciddi erozyon var. Bu değerleri temellendiren esası, insanın insanla ilişkisi idi. İnsanlarımız iyi ve kötü zamanda bir birleri ile doğrudan ilişki içinde idi. Bu nedenle sevgi, saygı, dayanışma ve paylaşma gibi değerler temellendi. Kötü, zararlı işler hiç mi yoktu? Elbette vardı. Fakat bu zararlı olaylar, insanın insanla doğrudan ilişkisi nedeni ile yaygın ve etkin olmadı. Bu nedenle utanma, zararlı işten uzak durma ve benzeri duygu ve tavırlar baskın oldu. En basitinden hali vakti yerinde olanlar, servetini gösterişli şekilde teşhir etmekten uzak durdu. Hata yapanın hatası üzerinden değil, hatanın, o insan tarafından anlaşılmasını sağlama ve ayni yanlışı tekrarlamaması hali gelişti.

Fakat artık insanın, insan ile ilişkisi yerine;  toplumda, insanla nesnenin ilişkisi öne çıktı. Bu nesneler ise “ Belirtili Nesneler” ile “Belirtisiz Nesneler” gibi oldu. Belirtili Nesneyi, para ve taşınır taşınmaz mülk diye tanımlıyor. Belirtisiz Nesneyi ise; makam, mevki, ego, güç, kariyer olarak tanımlıyorum. Böylece insanla, insan ilişkisi yerine, insan ve nesne ilişkisi geçti. Bu nedenle paraya mülke, servete, makama, kariyere,  göre, konumlanma gerçekleşti. Nerede o günler?  Tanımış iş insanı rahmetli Mehmet Boyacı ile marangoz, makinist, işçi, köylü, hayvancı veya işsiz gencin ayni meyhanede birlikte eğlendiği, şakalaştığı ortamlar. Rahmetli Dr. Fazıl Küçük ’ün şakalaştığı, atıştığı insanlar;  bunlar kahvehanelerde, evlerde ballandırıla ballandırıla anlatılırdı.

Şimdi her şey, güce ve servete bindi. Bir gösteriş, bir görgüsüzlük hali hakim oldu. Yediğini, içtiğini en şaşalı hali ile sosyal medyada sergilemek. En pahalı araba, en lüks araçla kendi üstünlüğünü pervasızca ilan etmek. İnsanları kendi siyasi ve ekonomik gücü üstünden kendine biat ettirdiğini gösterme sarhoşluğu. Siyasi ikbal için insanlara görüş, düşünce ile değil, kontrolündeki kamu kaynaklarını usulsüzce dağıtarak, onların özgüvenlerini yok ederek, üstünlük sağlamak. Bu, o çok gürültülü motor veya arabalarla şov için mahalle aralarında gezmekten tutun, trafikte saygısız ve diğerini gözetmeyen pervasızlığı getirdi. Böylece yalnız kendi canına değil ayni zamanda başka insanlara da zarar veren halleri getiriyor. Üstelik sosyal medyanın da etkinliği, bunların üzerine binince, insanın insanla ilişkisi daha da zayıflıyor. Bunların ve benzerlerinin artışı, toplumda yüzlerce yıla dayalı olan güzel değerlerin erozyonunu getiriyor. Gösterişçi dindarlık ve milliyetçilik. Gösterişçi demokratlık, barışçılık, adaletçilik, sağcılık, solculuk da yol alıyor. Böylece pek çok Kantarcı türüyor. Kendi kantarında kendine göre oluşturduğu Dara ve kendi kantarının topuzu ve ölçüsü ile herkesi tartmaya başlıyor. En iyi dindarın ve milliyetçinin, en iyi sağcı ve solcunun, kim olduğunu; kendi “ tartısı” belirlermiş halleri yol alıyor. . Kendinden başka herkes defolu! Bunlar bizi, biz yapan değerleri eritiyor. Erimeyi durdurmak için insanın, insanla ilişkisini;  nesne ile ilişkinin önüne koymalı.. Saygı, sevgi, dayanışmaya yol açmalı.. Yani özne ve yüklem esastır, nesne ise etkendir. Bu nedenle etkeni esasın önüne koymamak gerekir.

YORUM EKLE

banner471

banner473