banner564

Erdoğan’ın ziyareti ve Rumlar

   Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ilk ziyaretini yarın Kuzey Kıbrıs’a gerçekleştirecek...
   Bunun anlamı çok büyüktür...
   Geçmişte olduğu gibi, bugün de Türkiye’nin; KKTC’ye büyük önem verdiğini tüm dünyaya göstermeyi amaçlayan bir ziyaret gerçekleşecek...
   Rum tarafı, bu ziyaretten ‘önemli mesajlar’ bekliyor...
   Özellikle Rum lideri Nikos Anastasiadis, ‘dost ülkelerden aldığı duyumlara dayanarak’, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda yeni adımlar atmasının beklendiğini sık sık tekrar etti...
   Kuşkusuz; Sayın Erdoğan’ın, Kıbrısla ilgili politikası gayet açık ve nettir...
   Her zaman için, Rum tarafı ve Yunanistan’dan bir adım öndedir...
   Önemli olan, Rumların bu adımları takip edebilmesi ve uzlaşı nokltasına gelebilmesidir...
   Sayın Erdoğan, sorumlu bir devlet adamı olarak Rum tarafına altın bir tepsi içinde “alın Kıbrıs sizin olsun” demez...
   Herkesin kazanmasından yana bir politikası vardır... 
Tek yanlı taviz olmaz
   Rum tarafı, iyi niyet jesti olarak Maraş’ın kendilerine iade edilmesini istiyor...
   Ayrıca bir miktar Türk askerinin adadan çekilmesinin ‘iyi bir mesaj olacağını’ savunuyor...
   Maraş’ı vermek ve bir miktar Türk askerini çekmekle Kıbrıs sorunu çözülür mü?..
   Kesinlikle çözülmez...
   Öyleyse; bunu istemek yerine, mümkün olan en kısa sürede kapsamlı bir çözüm için öneri sunmalıdır...
   Daha doğrusu, Türk tarafının iyi niyetle sunduğu ‘uluslararası konferans’ önerisini kabul etmelidir...
   Türkiye ve Yunanistan’ın da katılacağı bir toplantıda Kıbrıs sorununun çözümü çok daha kolaydır...
   İki lider arasında yürütülen müzakerelerde en önemli sorunlardan biri olan ‘Güvenlik ve Garantörler’ konusunda herhangi bir uzlaşının olmaması, Anavatanların masa dışında kalmasından kaynaklanıyor...
   Çünkü bu sorunun çözümü Türkiye ve Yunanistan’ın elindedir...
   Ayrıca, mülkiyet konusunda varılacak bir uzlaşıyı da, BM ve AB’den önce Anavatanların garanti etmesi gerekiyor...
   Öyleyse; Rum tarafının daha gerçekçi bir politika izlemesi ve karşılıksız tavizler talep etmek yerine, bütünlüklü bir çözüme odaklanması gerekiyor...
Gerçekleri kabul etmek
   Bunun için de Rum tarafında ‘etkili güçlerin’ bazı gerçekleri kabul etmesi gerekiyor...
   Etkili güçler kimlerdir?..
   Siyasi parti liderleri...
   Kilise...
   İşadamları...
   Medya...
   Bugüne kadar izlenen politikada, güneydeki tüm güçlerin ‘tek yumruk gibi’ hareket ettiğini herkes biliyor...
   CTP’yi ‘kardeş parti’ olarak ilan eden AKEL bile, 2004 Annan Planı referandumunda, kilisenin ve Rum liderinin çizdiği yoldan yürümek zorunda kaldı...
   AKEL’in o dönemki lideri Dimitris Hristofyas “bizim ve CTP’nin iktidarında Kıbrıs sorununu çözeriz” diyordu...
   Sonunda ne oldu?..
   AKEL ve CTP aynı yıllarda iktidara geldi...
   Güneyde Hristofyas, kuzeyde Mehmet Ali Talat liderlik koltuğuna oturdu...
   Talat, elinden gelen her türlü gayreti gösterdi...
   Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın muhalefetine karşın, ‘tek devlet, tek egemenlik, tek kimlik’  teklifini kabul etti...
   Türk tarafının bu kabulü Birleşmiş Milletler kayıtlarına da geçti...
   Buna karşın Hristofyas; 24 Nisan referandumuna sayılı günler kala 180 derecelik bir dönüş yaparak, faşist Papadopulos ve kilisenin saflarında yer aldı...
   Kapsamlı çözüm planına güçlü bir şekilde ‘OHI’ dedi...
Dünyayı kandıran sözler
   
   Gelinen noktada Rumların bunca zaman tüm dünyaya vermiş olduğu sahte mesaja dikkat çekmekte yarar vardır...
   Şöyle diyorlar:
   “Biz sadece Kıbrıslı Rumların, Maronit ve Ermenilerin değil, aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin de devletiyiz... Onların haklarını da koruyoruz... Hiçbir ayrılık yapmıyoruz...”
   Buna kanıt olarak da, Kıbrıslı Türklere kimlik kartı ve pasaport verilmesini, ayrıca inşaatlarda işçi çalıştırılmasını gösteriyorlardı...
   Bunun dışında somut olarak yapılan hiçbir şey yoktur...
   AKEL’in şimdiki lideri Andros Kiprianu’nun bilgisinde olan bir örnek vereceğim...
   Hristofyas’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine defalarca bir öneri sunuldu:
   “Madem ki; tüm Kıbrıs’ın devleti olduğunuzu söylüyorsunuz, yerel basın için düzenlediğiniz basın toplantılarına Kıbrıs Türk basınını da çağırınız... Yurt dışı gezilerine çıkarken, 3 tane Rum gazeteci götürüyorsanız, bir de Kıbrıslı Türk götürünüz... İkili ilişkileri geliştirmek için, yabancı büyükelçilerin davetlerine Kıbrıslı Türklerin de katılmasını engellemeyiniz...”
   Andros Kiprianu her defasında bunların güzel düşünceler olduğunu ve Hristofyas’a aktarılacağını söyledi...
  Peki ne oldu?..
   Sonçta hiçbir şey yapmadılar...
   Yerel basına yönelik basın toplantılarına Kıbrıslı Türkler davet edilmedi...
   Onlar için farklı bir tarihte ve sadece bir veya iki kez toplantı organize edildi...
   Yurt dışı gezilerde Rumların yanında Türkler çağrılmadı...
   Neden mi?..
   Paylaşımdan korkuyorlar da ondan...
   Kıbrıslı Türkleri küçümsüyor, Rumlarla eşit görmüyorlar...
   Fanatik güçlerden korkuyorlar...
   Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün temelinde yatan gerçekler bunlardır...
   Adanın tümünü onlara vermeyi kabul etsek ve bunun karşılığında Türkiye’nin garantörlüğünün devamı ile siyasi konularda eşitlik istesek bile kabul etmeyecekler...
   Adada yaşayan yabancılar da artık bu gerçekleri çok net bir şekilde görebiliyorlar...
***
Yarın:Sayın Erdoğan’a öneriler
YORUM EKLE

banner471

banner473