Güneyde Meclis’te alınan ENOSİS Plesibiti’nin yıl dönümünün okullarda kutlanması gerici kararını, gerçekten her açıdan değerlendirmek gerekir.
Bu gerici karara elbette ki tepki göstermek şarttır. Ancak tepkinin nasıl ve ne şekilde gösterileceği tepki kadar önemlidir.
Bir kere bu karar, iki toplum arasında yapılan tüm Doruk Antlaşmalarına, BM kararlarına ve aynı zamanda AB üyeliğine de aykırıdır.
Bu karar, aynı zamanda, 11 Şubat 2014'te Sayın Eroğlu ile Sayın Anastasiadis arasında imzalanan Ortak Belgeye de aykırıdır.
İkisi de yasaklandı
Bir kere ENOSİS ve TAKSİM bu antlaşmalara göre yasaklanmıştır.
Bakın, önce 1979 Kiprianu - Denktaş Doruk Antlaşmasının ilgili maddesine bakalım.
"Madde 8: Cumhuriyetin bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğü, bağlantısızlığı, bir başka ülke ile kısmen veya bütün olarak birleşmesi veya taksimi ve ayrılmanın herhangi bir şekline karşı yeterli garantiler olacaktır."
Yani Doruk Antlaşmasında ENOSİS ve Taksim’e karşı kesin bir ifade yer almaktadır.
Ancak, Sn Eroğlu ve Sn Anastasiadis arasında imzalanan 11 Şubat 2014 Ortak Belgesinde ise aynı husus, daha net ve kesin olarak ifade edilmektedir.
Buna göre madde 4'ün son cümlesi şöyledir:
" Madde 4: ... Bir bütün olarak ya da kısmen bir başka ülke ile birleşme veya Taksim ve ayrılma veya düzende herhangi başka düzenleme (tek yanlı) değişiklik ( yapılması) yasaklanacaktır..."
Evet, tüm Doruk Antlaşmalarında ve 11 Şubat 2014 Ortak Belgesinde ENOSİS ve Taksim'in yasaklanacağı, bu kesin ifadelerle iki toplumca imzalanmıştır.
Üstelik bu antlaşmalar, yalnız iki toplum arasında değildir. Bu antlaşmalar, Kıbrıs sorununun çözümüne dair alınan tüm BM kararlarının da dayandığı temeldir.
Ayni zamanda, "Kıbrıs Cumhuriyetinin" AB üyeliği ve AB'nin Kıbrıs sorunun çözümüne dair aldığı tüm kararlarda bunlara dayanıyor.
Dolayısı ile Güneyde alınan Meclis Kararı, yalnız iki toplum arasında yapılan Doruk Antlaşmalarına aykırılık özelliği taşımıyor.
Bunlara dayalı olarak BM ve AB'nin aldığı tüm kararlara ve Kıbrıs sorunu ile ilgili alınan tüm uluslararası siyasi kararlara da aykırıdır...
Ne yapılmalı?
Evet, bu provokasyona tepki gösterilmelidir. Ama gösterilecek tepki, tarihten ders alınarak yapılmalıdır.
Yani, 1964'te Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek yanlı gaspına gösterdiğimiz tepki gibi yapılmamalıdır… O zaman Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek yanlı gasp girişimine dönük, "Artık bizim için Kıbrıs Cumhuriyeti ölmüş ve gömülmüştür" deyip, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bütünü ile Kıbrıslı Rumlara terk eden o dünkü yanlış anlayış gibi davranmamak gerekir.
Şimdi yapılması gereken, Kıbrıs sorunun çözümünde iki toplumlu, iki bölgeli, siyasi eşitlik içinde Federal Çözümün istekli tarafı olarak, Kıbrıs Rum tarafının Mecliste aldığı bu kararın, başta 1977 ve 1979 Doruk Antlaşmaları ile 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi'ne aykırı olduğunu. Ayrıca BM ve AB kararlarına da aykırılığını ele almalıyız...
Bunu BM, AB Platformlarına ve uluslararası zeminlere taşımalıyız.
Bu kararın, iki toplum arasında yasaklanması öngörülen bir fiilin, tersinin gelişmesini öngördüğünü işaret ederek, bunun geri alınması talebine dayalı, tümünü göreve davet etmeliyiz...
Kısacası, "madem öyle, alın size böyle" anlayışından uzak, öfkeli ve dar milliyetçi tepkilerden uzak, siyasetler üretmeliyiz.
Başta Cumhurbaşkanlığı, Hükümet ve tüm siyasi partiler olmak üzere her kesim, bu temelde BM, AB ve Uluslararası Platforumlara dönük ortak girişimleri yapmalıdır. Garantörler indinde de bu girişim yapılmalıdır.
Fırsatçılık haklılıktan uzaklaştırır…
Eğer Güneyde alınan bu gerici karara dayanarak, Federal Çözümü öldürmek fırsatçılığı ile "İkinci 20 Temmuz gerekir " söylemi yaparak, kendini Garantör ülke Türkiye'nin de yerine koyan, savaşı çağrıştıran söylemler içine girilirse; o zaman, Güneyin bağnazlarının oyununa ve tuzağına resmen geleceğiz ve düşeceğiz.
Bu kararın alınmasına Elam, Diko, Edek, Evreko, Vatandaşlar İttifakı gibi aşırı sağcılar ön ayak oldu. AKEL ret oyu verdi. DİSİ ise oportünist tavırla çekimser oy kullandı.
Bu gerici kararı, akıl dolu ve uluslararası platformlara dönük, milliyetçi öfkeden uzaktan, çözüm ve barış temelinde sorgulanmasına yönelik tepkilerle ele alırsak, ayni zamanda Rum Toplumunun da kendini sorgulamasına da yol açarız.
Çünkü, Güneye dönük bu kendini sorgulama kapısı, ancak uluslararası alanda alacakları tepki ile açılır. Yoksa milliyetçi bu provokasyona dönük tepki, öfke ile dolu dar milliyetçilikle olursa, Güneyin de içine kapanmasını sağlarız. Bu gericilere de en büyük dolaylı desteği vermiş oluruz.
BM ve AB indinde girişim
Aynı zamanda AB' ye; üyesi "Kıbrıs Cumhuriyeti’nin" Meclisinde alınan bu kararın, AB ilke ve değerleri ile "Kıbrıs Cumhuriyeti" üyelik olgusuna ters olduğunu göstermeliyiz. Bunun AB'nin aktif olarak desteklediği 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi'ne de aykırı olduğunu ısrarla bildirmek gerekir.
Bu kararın, imzalanmış olan bu belgelerde, yasaklanması öngörülen ırkçı ve çatışmaya zemin olan ENOSİS fiilinin, resmen desteklenmesini öngördüğünü. Bu nedenle "üyesinin Meclisinde" böyle bir kararın alınmasını, kınamasını ve bunun geri alınması için girişim yapmasını AB ile AP'den talep etmeliyiz.
Çünkü, çözüm ve barış için yasaklanması gereken iki unsur olan ENOSİS ve Taksim'den birinin; ENOSİS'in, Güneyde Okullarda kutlanması kararı, bu çatışmacı ve barış karşıtı anlayışın geleceğe taşınması demektir...
Bu ise AB ilke ve değerlerine aykırıdır. Buna tepki koymazlarsa, Avrupa'daki tarihi tüm çatışmaların yeniden hortlatılmasına da çanak tutacakları hatırlatılmalıdır.
Ne yani, eğer Almanya Meclisinde, "Hitlerin 1933 seçimleri sonrası Başbakanlığı almasının yıl dönümü kutlansın" diye bir karar alınırsa, AB bunu normal mi alır?
Bu yüzden, bu gerici karara karşı çıkarken, "Yeni 20 Temmuz'lar mı istersiniz" diyerek, Kıbrıs Rum toplumunun sağduyulu kesimlerini de bu gericiler karşısında etkisiz kılacak tavırlardan uzak, bir an evvel BM ve AB indinde ve tüm uluslararası alanda gereken girişimler yapılmalıdır.
Bu ada, ortak olarak tümümüzündür. Yalnızca Kıbrıslı Rumların değildir. Öyle ise bütündeki hakkı, buna istekli olmakla savunabiliriz. 11 Şubat 2014 Belgesi açık ve nettir. Buna sahip çıkma zamanıdır.