banner564

En zor yıl

 Dünyanın birçok ülkesinde, özellikle de Türkiye’de üzücü olayların yaşandığı bir yılı geride bıraktık...
 KKTC’de ise özellikle çiftçiler ve hayvancılar ciddi sıkıntılar yaşadı...
 Dövizdeki yükseliş, borçlu insanların tümünü olumsuz yönde etkiledi...
 Siyasette istikrar sağlanamadı...
 Maddi ve manevi açıdan tek destekçimiz olan Türkiye’deki olumsuzlukları da endişeyle izledik...
 Mülteci sorunu ve terör şiddetinin artması...
 Suriye’deki savaşın etkileri...
 Hepsinden önemlisi 15 Temmuz darbesi...
 Ne garip bir tesadüf ki; Yunan Cuntası’nın Kıbrıs darbesi 15 Temmuz 1974’te, Türkiye’deki ‘Fetö darbesi’ de 15 Temmuz 2016’da gerçekleşti...
 15 Temmuz tarihi bir tesadüf mü, yoksa ‘gizli örgütlerin’ mesajı mı?..
 Gizli belgeler açıklandığı zaman bunu herkes daha net görebilecek...
 Türkiye; 15 Temmuz darbesinin yanı sıra terör saldırıları nedeniyle yüzlerce şehit verdi...
 Türk ordusu Suriye’deki savaşın içine çekildi...
 On binlerce insan sorgulandı, tutuklandı...
 Yüz binlerce insan çalıştığı devlet kurumlarından ihraç edildi...
 Türkiye’nin, AB ile müzakere süreci donduruldu...
 Yılın son günlerinde Rusya’nın, Ankara Büyükelçisi silahlı saldırı sonucunda öldürüldü...
 Kıbrıs’ta yaşayan bizler de bu üzücü olayları uzaktan ama büyük bir endişeyle izledik...
 Yeni bir yıla girerken; Türk-Rus ilişkilerinin düzelmesi ve her iki ülkenin de Suriye’nin garantörlüğünü üstlenerek, ateş-kes ilan edilmesi tek umut verici bir gelişme oldu...

Neler olacak?..
 
 Yeni bir yıla adım atarken, Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi yönündeki gelişmelerin hız kazanacağını görebiliyoruz...
 Buna paralel olarak Kıbrıs sorununun çözümü yönünde çok ağır baskılarla karşılaşacağımızı, bu anlamda ciddi tavizlere zorlanacağımızı da biliyoruz...
 Annan Planı’na “evet” dediğimiz halde ambargo altında tutulduğumuza göre; olası ikinci bir referandumda bizden “hayır” oyu çıkarsa, o zaman ne tür baskıların gelebileceğini de tahmin edebiliyoruz...
 Önemli olan ortaya çıkacak yeni planın, Kıbrıslı Türkler tarafından kabul edilebilecek bir içeriğe sahip olması ve ikinci bir “evet”in çıkmasıdır...
 İşte o nedenle 9 Ocak’ta başlayacak olan Cenevre zirvesi ve 12 Ocak’ta gerçekleşecek olan 5’li konferans Kıbrıslı Türkler ve Türkiye açısından çok önemlidir...
 Burada geleceğimizin belirleneceğini söylemek yanlış bir teşhis olmaz...
 
Türkiyesiz olmaz

 Kıbrıs’ın 1960’tan itibaren 3 garantör ülkesi vardır...
 Bunlardan 2 tanesi AB üyesidir...
 Ama Türkiye AB üyesi değildir...
 Öyleyse; yeni bir devletin AB tarafından garanti edilmesi bizim için yeterli değildir...
 Anayasa ortadan kaldırılmadığı ve yeni terör olayları yaşanmadığı sürece, Kıbrıs’ta nüfus açısından çoğunlukta olan Rumların herhangi bir saldırıya maruz kalması mümkün değildir...
 Yani Türkiye’nin durup, dururken kendilerine saldıracağı yalanına sarılarak farklı güvenlik senaryoları üzerinde durmaları mantıklı değildir...
 Türkiye AB üyesi oluncaya kadar, garanti sistemi şimdiki şekliyle devam etmelidir...
 AB üyesi olması halinde ise, garantiler konusu yeniden ele alınabilir...
 Ama şimdiki şartlarda, Kıbrıslı Türklerin, Türkiye garantisinden vazgeçmesi beklenmemelidir...
 Hiç kimse bu konuda Türkiye ve KKTC yönetimlerini baskı altına almamalıdır...
 İkinci hayati konu ise mülkiyettir...
 Kıbrıslı Türkleri yeniden göçmen durumuna düşürmek ve iki bölgeliliği sulandırmak yerine; mülkiyet sorunu öncelikle ‘takas’ ve ‘tazminat’ yöntemiyle çözümlenmelidir...
 Bu konuda önceliğin mülk sahibine verilmesi halinde, iki bölgeliliğin bertaraf edileceğini hepimiz biliyoruz...
 Bu konuda parmağın arkasına saklanmanın ve başka türlü yorumlar yapmanın inandırıcı olmadığını bir kez daha belirtmekte fayda vardır...

Toplumu kim hazırlayacak
 
 Buraya kadar yazdıklarımız, son zamanlarda sık sık tekrarladığımız görüşlerdir...
 Kıbrıslı Türkler açısından hayati önem taşıyan bu konuları bundan sonra da gündemde tutmaya devam edeceğiz...
 Evet; bu adada artık kalıcı bir çözüm istiyoruz...
 Ama ortaya çıkacak çözüm şeklinin Kıbrıslı Türkleri kısa sürede savunmasız bırakacak ve göçe zorlayacak bir içerikte olmasını da kabul edemeyiz...
 Kıbrıslı Türkler ve Rumlar 41 yıldan fazla bir süreyi savaşsız geçirdi...
 Bu süre zarfında kimsenin burnu kanamadı...
 Toplu katliamlar yaşanmadı...
 Bunu sadece biz söylemiyoruz...
 Kıbrıs’la yakından ilgilenen tüm ülkeler, özellikle de Birleşmiş Milletler örgütü bu gerçekleri çok iyi biliyor...
 Farklı düşüncede olanlar, arşivleri geriye doğru çevirip bakabilirler...
 Önce 1963-1974 dönemine, sonra da 1974’ten bugüne kadar olan süreye baksınlar...
 O zaman hangi dönemin savaşsız, kazasız ve belasız olduğunu daha net bir şekilde görebilirler...
 Bizler bu ülkede bir daha savaşların olmasını ve kan akıtılmasını istemiyoruz...
 İnsanların can ve mal kaybına uğramalarını da istemiyoruz...
 AB üyesi bir ülkede insan haklarını ayaklar altına alan ırkçı yaklaşımları şiddetle reddediyoruz...
 Bizde askeri kamplarda eğitim gören ve siyasallaşma hakkı kazanan herhangi bir terör örgütü yoktur...
 Ama Rumlarda vardır...
 Bizdeki eğitim sisteminde Rum düşmanlığı aşılayan müfredat yoktur...
 Ama Rum okullarında vardır...
 Güvenlik konusundaki hassasiyetimizin temelinde bunlar vardır...
 Kıbrıslı Türkler; önümüzdeki günlerde yoğunlaşacak olan müzare sürecinde KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın masadaki pozisyonunu güçlendirecek eylemleri gündemine almalıdır...
 Teslimiyetçi bir pozisyon almak ve çaresizlik içinde beklemek yerine; haklarımızın korunması için sesimizi yükseltmeliyiz...
 İleride dizlerimizi dövmek istemiyorsak...
 Haklı taleplerimizi kabul ettirecek adımları atmalıyız...
 Yeni acıların yaşanmayacağı bir yıl olması dileğiyle 2017’ye ‘merhaba’ diyor, tüm halkımıza sağlıklı günler diliyoruz...
YORUM EKLE

banner471

banner474