Toplumda ve dünyada meydana gelen gelişmeler olumlu değil. İçte ekonomik ve demokratik yaşamda kronik kriz hali devam ediyor. Dışta, Rusya - Ukrayna savaşı devam ediyor. Irak’ta iç siyasi kaos arttı. Suriye’de ve Türkiye – Yunanistan arasında Doğu Akdeniz ve Ege’deki gerilim artıyor. Ayni zamanda Balkanlarda sıcak gerginler gelişiyor. Bunlara birde Tayvan meselesinde, ABD - Çin cepheleşmesi eklendi. Böyle bir ortamda biz, Kuzey Kıbrıs’ta resmi olarak yıllık yüzde 110 ve gıdada yüzde 126 enflasyonun acısını iliklerimize kadar yaşıyoruz. Kıbrıs Türk Toplumunun içindeki siyasi belirsizlik ve kamu yönetiminde oluşan bozulma ile de yüz yüzeyiz. Toplum içinde siyasi güçler ve toplumsal kesimler arasında gerilim artıyor. . Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlük daha da derinleşiyor.
Böyle şartlarda dünya, adamız ile toplum içindeki gelişmeleri iyi analiz etmek gerekir. Ama bu da yetmez. Tarihsel olarak adamızda meydana gelen olumsuz ortamın, dünya ile olan bağını da unutmamak gerekir. Bakın, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşması’nı doğuran dinamiğin ağırlığı dış faktördü. Süveyş Kanalının millileştirilmesi, Orta Doğu’da gelişen Bağımsızlık ve Irak’ta Kralın darbe ile devrilmesi; Kıbrıs sorunu etrafında çatışma noktasına gelen üç NATO üyesinin, Soğuk Savaş döneminde çatışmaması için 1960 Antlaşması doğdu. Ama bu Antlaşmayı imzalayan Türkiye’de Sayın Adnan Menderes ve Sayın Fatin Rüştü Zorlu askeri darbe ile devrildi. İdam edildiler. Yunanistan’da Antlaşmayı imzalayan Sayın Konstantin Karamanlis ve Sayın Averof’ta arkasından iktidardan gitti.
1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin Anayasasına karşı yapılan darbe ve toplumlar arası acı çatışmaların başlamasının, 1964 Arap - İsrail savaşı ile aynı tarihsel döneme denk gelmesi bir basit tesadüf mü? Arkasından, 1964 Erenköy savaşı ve Türkiye’nin havadan müdahalesi, arkasından buna karar veren Sayın İsmet İnönü Hükümetinin, ABD Başkanı Sayın Johnson’un meşhur mektubu ile karşı karşıya kalması ve iktidardan gitmesi. Yunanistan’da Erenköy (Dillirga) saldırısından ötürü, bir mektupla Makarios’u kınayan Yunanistan Başbakanı Sayın Yorgo Papandreu’nun hükümetinin yıkılması. Arkasından, 1967 Geçitkale - Boğaziçi köylerine yapılan vahşi saldırı. Dönemin Türkiye Başbakanı Sayın Süleyman Demirel’in müdahale kararlılığı sonucunda, 10 bin Yunan askeri ve General Grivas’ın adadan ayrılması ve toplumlararası görüşmelerin 1968 itibarı ile başlamasının; 1967 Arap - İsrail savaşı ile aynı döneme denk gelmesini de yalnızca bir tesadüf olarak mı görmeliyiz? Ayrıca, 1964 Erenköy ve 1967 Geçitkale - Boğaziçi köylerine saldıran Yunanistan askerlerinin, Yunanistan’da gerçekleşen faşist 1967 Albaylar Cuntası darbesinin esas unsurları olması da yalnız bir tesadüf mü? Bu yaşananlar, her açıdan Türkiye - Yunanistan ve Kıbrıs’ın Türk ve Rum Toplumlarının içindeki siyasi ve ekonomik gelişmeleri de etkiledi. Peki, 1973 Arap - İsrail savaşı sonrası, 1974’te 15 Temmuz faşist Nikos Sampson darbesi ve Türkiye’yi müdahale etmek zorunda bırakan o olay tesadüf mü? 1980 askeri darbesinden sonra Evren Cuntasının Yunanistan’ın NATO üyeliğini koşulsuz onaylaması ve 1981 seçimleri sonrası kurulması düşünülen TKP, CTP ve DHP hükümetinin müdahale ile kurdurtulmaması ve o demokratik KTFD Meclisinin, KKTC ilanı ile feshi ve Kurucu Meclis ilanı da tesadüf mü? Daha da uzatabilirim. Ama AB genişleme sürecinin ortaya çıkması ile Kıbrıs’ta çözüm dinamiğinin gelişmesi ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin, Atatürk - Venizelos arasında geliştirilen dostluk ortamına yıllar sonra gelmesi gibi bir olumlu dinamiği de göz ardı edebilir miyiz? Daha sonra Türkiye - AB arasındaki ilişkinin bozulması ile Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerilimin tırmanması ve Kıbrıs’ta çözüm dinamiğinin yara almasını da unutmamak gerekir. Ancak Soğuk Savaşın bittiği günümüzde, BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesinin dünya çapında karşı karşıya geldiğini görmemiz gerekir. Yani, Kıbrıs’ın iki toplumu ve Türkiye ile Yunanistan’ın çok dikkatli olması gerekir. Bu nedenle Lozan Barış Antlaşması, 1960 KC Antlaşması, Atatürk - Venizelos dostluğu ve iki taraf arasında Kıbrıs sorunun çözümü ile ilgili tüm müktesebat ve antlaşmalar ile yakınlaşmaları derin dondurucudan çıkartıp, toplumlarımızın bilincinde canlandırmak gerekir. Üç ülkenin halkları, büyük “emperyal” güçlerin yaktığı ateşin; bizi yakmamasını öne almalıdır. Korunalım.
“Emperyal” ateş, bizi yakmasın
- 04 Ağustos 2022, 09:58
- 212
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
YORUMLAR
Turkish power - 2 yıl Önce
Nasıl yakmayacak dünya yanarken komik komik yaklasimlar
Milyon kere dedik eski müesses nizam çatırdıyor dünya yeni bir döneme giriyor bunun sancıları çekiliyor ama sambabalari hala 60li yılların özlemi de palikarya İngiliz kucağında kurtuluşu arıyor 20/30yil sonra Avrupa ne halde olacak bilen var mı Dünya değişiyor dunya