Merhum Başbakan, Kıbrıs’ın kurtarıcısı Bülent Ecevit; 1974 Barış Harekatı sonrasında Kıbrıslı Rumlara ‘Federal çözüm’ çağrısı yaparken, Kıbrıslı Türklere de ‘Küçük İsviçre’ mesajı vermişti!..
Bunun anlamı gayet açıktı!..
Önceliğimiz federal çözümdür.
Ama olmuyorsa Kıbrıslı Türklerin yaşadığı bölge herkesi kıskandıracak güzellikte, küçük bir İsviçre olacak!..
Gerçekten bunu başarmak için büyük fırsat vardı elimizde...
Akdeniz’in büyüleyici antik limanında tek kuruş yatırım yapmadan işletme sahibi olmuşsun!
Tek kuruş yatırım yapmadan hazır oteller bulmuşsun!..
Haspolat Sanayi Bölgesi’nde işler vaziyetteki plastik, mobilya, ilaç, boya, kablo, hatta elektrikli alet üreten fabrikalarda 5-10 yıl yetecek kadar ham madde stoku vardı!..
Terk edilen bölgelerden binlerce araç, traktör, dozer, kepçe toplandı!..
Bir kuruşluk yatırım yapmadan ele geçirilen işletmelerin büyük bir kısmı devletin istihdam kapısı yapıldı!..
İlk yıllarda ‘devlet tecrübemiz yok’ diyen siyasiler geleceği düşünmeden icraatlar yaptı!..
Otuz sekiz yaşındaki adamı kırk yıl üzerinden emekli çıkardılar!..
Türkiye’den gelen uzmanlar da hiçbir zaman ‘İsviçre modelini’ özendirmedi, buradakileri yönlendirmedi!..
Sadece merhum Özal döneminde Kuzey Kıbrıs’ın açık pazar olması gündeme geldi!..
Onu da Kıbrıs’ın ‘sözde devrimcileri’ reddetti!..
Gerçekleri konuşma zamanı geldi
Milyarlarca dolarlık ganimeti harcayıp da kendi ayakları üzerinde durabilecek bir yapı oluşturamayan KKTC bu saatten sonra ne İsviçre olur, ne de Singapur!..
Geçmiş yıllara göre daha da kötü bir duruma gelen bu siyasi yapı ile hiçbir konuda adım atılamaz!..
Kendi kendimizi kandırmayalım!..
Kimseyi umutlandırmayalım!..
Kıbrıs’ın kuzeyi ‘planlı senaryoların’ da etkisiyle her geçen gün daha da güneyin kucağına düşecek!..
Bugünkü sistem ve siyaset anlayışı çok hızlı bir şekilde değişmediği sürece; ki şu an hiçbir umut yoktur; bırakın Singapur olmayı, Taşucu’nu ararız!..
Siyasette kalite neden düştü?
Siyasette düzelme olmadığı sürece, Kuzey Kıbrıs ‘çözüm olsun, olmasın’ başarılı icraatları başlatamaz…
Burasının ‘Singapur’ veya ‘Hong Kong’ olabilmesi için ‘cesur kararlar’ alabilecek, üç-beş bozuk sese aldırmadan yürüyebilecek siyasilere ihtiyacı vardır…
Ancak aklı başında hiç kimse bu düzende, bu şartlar altında siyasete girmez…
Siyasete girmek demek, liderlik ve parti meclislerinin talimatları altında ezilmek demektir…
Siyasete girmek demek, karşı görüştekilerin parmak işaretiyle başlayacak saldırılar karşısında üzülmek, yıpranmak demektir…
İşte o yüzden burada, bugünkü yapı ile hiçbir şey yapılamaz…
Eldekileri koruyalım yeter…