Oysa ki, gelişmiş ülkelerde kararlar alınırken, en az kararların içeriği kadar bu sürecin kamuoyu tarafından ne şekilde algılanabileceğine de dikkat edilmekte ve bu kararlar toplum tarafından daha kolay kabul görmesi açısından ilgili bankacılık otoritesi tarafından açıklanmaktadır.
Örnek vermek gerekirse, Birleşik Krallıkta Covid-19 krizi nedeniyle kredi müşterilerine ilişkin ortaya konmuş olan kararların hem FCA tarafından alınmış olduğu hem de bizzat FCA tarafından kamuoyuna açıklanmış olduğu görülmektedir. Nitekim, söz konusu kurumun otoritesi, tarafsızlığı ve teknik uzmanlığı Birleşik Krallıkta bütün paydaşlarca kabul gördüğünden, alınan kararlar toplumda herhangi bir olumsuz tepki gündeme gelmeksizin kabul görmüştür.
Ülkemize baktığımız zaman ise, benzeri kararların toplumum özellikle bir kesimi tarafından genellikle önyargı ile karşılanmış olduğu ve alınan kararların bu süreçte gerek siyasiler, gerek banka yöneticileri, gerekse de gazeteciler tarafından yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden kamuoyuna tekrar tekrar anlatılmaya çalışılmakta olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla, bu tecrübeden ders çıkarılarak ileride yaşanabilecek benzer durumlarda, söz konusu kararların siyasi irade veya bankalar tarafından değil, toplumca tarafsızlığı, bağımsızlığı ve teknik uzmanlığı sorgulanmayacak bir düzenleme otoritesi tarafından alınması ve bu otorite tarafından açıklanması, kamuoyunun bu kararları daha kolay bir şekilde kabullenmesini sağlayacaktır.
Öte yandan, bu kararların FCA gibi bağımsız ve teknokrat bir otorite tarafından alınması yerine, ülkemizde bu kararlara Bakanlar Kurulu, yani siyasetçiler, tarafından resmiyet kazandırılması da bazı kesimlerde bir takım farklı beklentilerin de gündeme gelmesine yol açmaktadır.
Bu kesimlerin siyasilere yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden yeterli derecede baskı uygulanması veya toplumun provoke edilmesi halinde ümit edilen sonuçların er ya da geç alınabileceğine dair bir beklentiye sahip oldukları görülmektedir. Nitekim, bakanlar Kurulu’nun sık sık toplanarak sürekli olarak alınan kararları gözden geçirmesi de, bu yöndeki beklentileri canlı tutmakta ve bankaların kredi müşterileriyle karşı karşıya gelmesine yol açmaktadır.
Bu kaos ortamında özellikle kredi müşterilerinin, gerek televizyon programlarına bağlanarak, gerekse de sosyal medya üzerinden sürekli olarak bankalara yönelik olarak - haklı veya haksız – bir takım şikayetler dile getirmekte ve bankaların aleyhine kamuoyu yaratarak arzu etmiş oldukları kararların alınması için çaba sarf etmekte oldukları gözlemlenmektedir. Bu süreçte bazı kredi müşterileri bankaların itibarını ve bankacılık sektörüne olan güveni sarsacak nitelikte ağır ithamlarda bulunurken, bazı müşterilerin ise kredilerine ilişkin özel olması gereken detayları sosyal medya üzerinden paylaşmakta oldukları görülmektedir.
Dünyanın sadece az gelişmiş ülkelerinde yaşanması mümkün olabilecek bu kaos ortamının aslında tamamen bankacılık sektöründeki otorite boşluğundan ve kamuoyunda oluşan beklentilerin tarafsızlığına güven duyulan FCA gibi bir kurum tarafından doğru şekilde yönlendirilmemesinden kaynaklanmakta olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bu nedenle söz konusu kararları alacak olan bankacılık otoritesinin her türlü düzenlemeyi siyasi iradenin onayına gerek olmaksızın bizzat hayata geçirme konusunda yetkili kılınması gerekmektedir.
Bu süreçte dikkatlerden kaçmış olan bir diğer gelişme ise, Mart ayı sonunda bazı bankaların devlet tarafından yatırılmış olan sigorta emeklilerinin yatırımlarını müşterilerine gecikmeli bir şekilde ödemeye başlamış olduğu, bazı bölgelerdeki banka şubelerinin ise ödeme gününde keyfi bir şekilde kapalı tutularak müşterilerin söz konusu yatırımlara ulaşmasını zorlaştırmış olduklarına dair gündeme gelen bir takım şikayetler olmuştur.
Bu dönemde, ilgili bakanın bir televizyon kanalında bu konuya ilişkin bir soruya yanıt olarak devlet olarak kendilerinin bankalara söz konusu ödemeyi halihazırda birkaç gün önce gerçekleştirmiş olduğunu ve bankaların söz konusu ödemeleri müşterilerine henüz ödemeye başlamamış olmasının bakanlığın - yani hükümetin - yetki alanı dahilinde bir konu olmadığı şeklinde bir açıklama yapmış olması da dikkatlerden kaçmıştır.
Bunun yanı sıra, sosyal medyada gündeme gelen yorumlardan bu dönemde bazı bankaların online bankacılık hizmetleri sağlama veya şube önlerindeki yığılmanın önlenmesi konusunda da bir takım aksaklıklar yaşamış olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle sosyal medyada gündeme gelen yorumlardan görüldüğü kadarıyla, kredi ve kredi kartlarına ilişkin alınan kararların uygulanma aşamasında ilk günlerde bazı bankalarda bilişim sistemlerinin güncellenmesi veya buna benzer teknik aksaklıklardan kaynaklanmış olduğu anlaşılan bir takım gecikmeler meydana gelmiş, bu da söz konusu bankaların geçici bir süreliğine de olsa alınan kararları müşterilerine yansıtamamalarına neden olmuştur.
Nitekim, gelişmiş ülkelerde kabul edilemez bir durum olan herhangi bir bankanın müşterilerinin mevduatlarına kısa bir süreliğine dahi olsa ulaşımını kısıtlayacak nitelikte bir uygulama gerçekleştirmesi veya bunu önlemek adına gerekli tedbirleri almayı ihmal ederek müşterilerine mağduriyet yaşatmasının, ülkemizde günlük haber bültenlerinde diğer haberlerin arasında geçiştirilecek kadar sıradan bir olay olarak kabul edilmekte olduğu görülmektedir. (Devamı yarın)
KKTC bankacılık düzenleme ve denetim sistemi gözden geçirilmeli (4)
Prof. Dr. Mete FERİDUN
YORUM EKLE