Sevmek birisinin hayatına onunla beraber sahip olmak demektir.
Hayat nedir? En güzel hazine.
Bundan dolayıdır ki sevdiğiniz birisini kaybettiğinizde siz de onunla beraber ölürsünüz.
Hayır. Ölmekten de beter olursunuz.
O ölüp acılar diyarından göçmüştür. Siz acıların en büyük ve en kalıcısı ile yaşamınıza devam edeceksiniz.
Yas bir yıl sürer derler ama inanmıyorum. Yas ömür gibi hayat boyudur.
En büyük acı evlat acısıdır. Düşünüyorum da çocuğunu kaybeden birisi nasıl yaşamaya devam eder, kavrayamıyorum.
Bir ara çocuklarımdan birini az daha kaybediyorum. Tehlike alanından uzaklaşıncaya kadar attığım ıstırap çığlıklarının izi hala duvarlarda duruyor.
Ama sevgi sadece insanlara karşı duyulmaz. Yaşayan bu gezegeni de severiz. Kuşlarıyla göğünü, balıklarıyla denizlerini, hayvanlarıyla ve ağaçlarıyla ormanlarını, çiçekleriyle tenha yerlerini.
Başka canlılara duyulan sevgidir bu. Onların yok oluşu da yas tuttur. Eğer öyle bir insansanız.
Yirmi beş yıl kadar önce Beşparmak ormanının büyük bir bölümü yandığında yıllarca adaya dönememiştim.
Babam o yerlerde orman bekçiliği yapmıştı. Birkaç yazımızı ailece bir orman köyünde geçirmiştik.
Babamla olan ender hoş anılarımdan biri, topladığı kırmızı mantarları Karga’daki orman evinin şöminesinde yumurta ile kızartması ve büyük bir zevkle yememizdir.
Bu sabah pencereden baktığımda Balabayıs’ı çevreleyen çam ormanının yangın öncesi günlerine dönmeye başladığını gördüm.
Bilmeyen biri o çam ve servilerin orada, zamanın başlangıcından beri, Akdeniz’i seyrettiğini sanır. Ama sıkıfıkı olduğum için ben eski boylarının yarısını yeni geçmeye başladığını biliyorum. Ormanın yangından sonraki kömür ve kül hâlini, ağaçların yanık görüntüsünü hatırlıyorum.
Yıllarca sonra Karga’ya gittiğimde sevinç ve hayret içinde orman evinin çevresindeki asırlık çamların yangından kurtulduğunu görmüş, babamın ruhunun gelip ateşi uzaklaştırdığını düşünmüştüm.
Ya avladığımız, kirlettiğimiz, yaşam alanlarını işgal ettiğimiz, iklimi değiştirdiğimiz için dört nala yok olmaya giden diğer canlılar…
Onlar için kimin içi sızlıyor? Geriye kalanların korunmasına kim uğraşıyor?
Yüzde doksanı yok olan köpekbalıkları ve yunuslar için ne düşünüyorsunuz? Zürafalar, ayılar, fok balıkları, kurtlar, tilkiler, tavşanlar, kirpiler, filler, denizatları, pangolinler, yarasalar, aslanlar, kaplanlar?
Uluslararası Doğayı Koruma Örgütü’nün “Tehdit Altındaki Türlerin Kırmızı Listesi”nde yok olmaya yakın 38,400 cinsin (flora ve fauna) adı var.
Yaşayan Gezegen Raporu’na göre okyanuslardan yağmur ormanlarına, kuşlar, balıklar, sürüngenler, yüzergezerler uçurumdan düşer gibi yok olmaktadır. Raporda 1970’ten bu yana yaban hayatın yüzde yetmişinin yok olduğu yazıyor.
Çocuklarınız ve torunlarınızın yaban hayatsız bir dünyada, kuşların ötmediği ilkbaharlarda yaşayabilecekleri aklınızdan geçiyor mu?
Geçen gün Alevkayası’nda yürürken keklik ötüşleri duydum. Sevinmedim, şaşırdım ve sordum “sizi hâlâ avlamadılar mı?” diye.
“Duyduğun ötüş değildir. Ağlayıştır,” diye karşılık verdiler.
19 Kasım 2022
O gün
Dünyanın en mutlu kadınından en acılı insanına dönüştüğüm gündü o gün. Günümüz müthiş enerjik, birkaç gün sonra buluşacağımız için planlarla dolu başlamıştı. Seni son kez ekranda gördüğümü nasıl bilebilirdim. Hastanede gereği yapılacak, ben de yanında olacaktım. Olamadım, yetişemedim.
Günlerin hızla akmasını, içimdeki derin sızının katlanılabilir olmasını diledim sadece. Bir yıl geçti işte sensiz MM. Her sabah “başka bir ihtimal var mıydı”yı ya da “yanında olsam nasıl olurdu”yu düşünerek. Ağlıyorum ama hıçkırıklara boğulmadan.
Sabahları yatakta çay ve kahve eşliğindeki sohbetlerimizi, dağda ya da deniz kenarındaki yürüyüşlerimizi, salıncakta sallanarak bahçeyi seyretmemizi, bitkilerin adını bilemediğimde beni komikçe azarlamanı, olimpiyatları heyecanla takip etmeyi, film izledikten sonraki tartışmalarımızı, yazını bitirdiğinde “n’aptın ettin gene harika bir yazı yazdın MM,” dediğimde utangaçça gülümsemeni, beceriksizce yaptığım yemekleri her seferinde övmeni, beni daha da mutlu etmek için gayretini, buraya sığdıramayacağım kadar çok, sana dair her şeyi özlüyorum. Kalbinde bunca sevgin, anlatacak sonsuz hikâyen, yazacak tonlarca ilginç yazın ve önümüzde birlikte geçireceğimiz harika günler varken sen nasıl gittin, anlamıyorum. Şimdiye kadar neredeydin Espasito, diye sorardın bazen, şimdi sen neredesin acaba.
Beni görmek istediğin olgunlukta hislerimi anlatabilmeyi isterdim MM, ama bu kadar oldu. Dizinin dibinden ayrılmayan okuyucuların ve ben, seni özlemle anıyoruz. Ve haklısın: “Yas hayat boyu”.
Aşağıda bir okur arkadaşımızın ifade ettiği gibi, dışarıdaki kötü dünyanın aksine çok güzel bir dünya armağan etmişti yazılarıyla sevgili MM biz okurlarına. Şimdi sizde buraya onu yaşatan yazılar yazdığınızda, aynı armağanı bize hediye ediyorsunuz sevgili Espasito. İyi ki varsınız, çok teşekkür ederiz size.
O gün sayfayı açıpta neler olduğunu anladığımda duyduğum büyük hüznü tarif edemem. Artık bu dünya sevgili MM’siz bir dünya olacaktı. Bunu kabul etmek gerçekten zor.
Onun bende aynı zamanda özel bir yeri vardır. Yazdığım kitaba iki yazısını almak için e-posta ile ondan izin istemiştim. Sonra kitabım çıkınca da ona iki tanesini yolladım, Girne postanesine gidip almıştı, aldığınıda bana haber vermişti. İki tane yollamamın sebebini eğer beğenirseniz birini sevdiğiniz birine armağan edersiniz diye yazmıştım. Sevdiği biri olarak Espasito’yu düşünmüştüm. İnşAllah ona verir demiştim. Vermediyse de zararı yok.
Onu seviyordum, yazılarının ve kişiliğinin hayranıydım. Yazdığı gibi, benim içinde yası ömür boyu sürecek.
Hoş geldin sevgili Espasito; bize buram buram sayın Münir kokulu satırlar getirdiniz; eksik olmayon. İnsan belli bir zaman sonra ya kızdığına ya da sevdiğine benzemeye, ondan bir parça içinde taşımaya başlıyor. Sizinde yazdığınız her anınız ve satırınız geri gelmeyeceğini bildiğimiz sayın Münir’in bir parçasını teselli olarak görüyorum. Birbirinizi bulmanız büyük şans, acınızı acımıza kattık ve bu güz mevsiminde yeşilden sarıya, turuncudan kahveye evrilirken doğa, siz sevdanızı biz yönümüzü yitirdik.. Devri daim olsun büyük ustamızın, ışıklarda uyusun…