Birleşmiş Milletler genel kurulu 1981’de, genel kurulun açılış günü olan her eylül ayının 3.Salı gününü, Uluslararası Barış Günü ilan etmiştir. 2001’de ise yine BM Kurulunun kararı ile 21 Eylül, Barış Günü kabul edildi. Dünya Barış günü kutlamalarının amacı, çatışmaları önlenmek ve barışı tesis etmektir. Her 21 Eylül’de BM Merkezindeki ‘Barış Çanı çalınır. Barış Çanı, savaşlarda katledilen insanların anısına, tüm kıtalarda çocuklardan toplanan metal paralar ile Japonya tarafından yapıldı. Bu Çanın üzerinde de ‘Çok Yaşa Mutlak Barış’ yazısı kazınmıştır.
Öte yandan eski Varşova paktı ülkeleri barış için bir dünya mücadelesi görevini hatırlatmak düşüncesiyle, Almanya’nın 1939’da Polonya’yı işgal ettiği 2.Dünya Savaşının başladığı 1 Eylül’ü ‘Dünya Barış Günü’ ilan etti.
Kuşkusuz barış, en yüce değerlerden biridir. İnsanlara; mutluluk, huzur ve sükûnet getirir. Öte yandan kişileri ve halkları hedef alan her türlü çatışma ve şiddetin sonucu; gözyaşı, acı, zulüm, kan dökme, düşmanlık, kötülük, huzursuzluk ve mutsuzluktur.
Ancak emperyalistlerin güdümü altında olan Birleşmiş Milletlerin bugüne kadar dünyanın hiçbir çatışma bölgesinde insanların katledilmesini durduramadığı ve barışı tesis edemediği inkâr edilemeyen bir gerçektir.
1964’de ülkemizde görevlendirilen BM barış gücünün, Rum asker, polis ve silahlı çetelerin, yollardan birçok sivil Türkün kaçırıp katletmesini, karma köylerde yaşayan Türkleri göçe zorlamasını, Türkeli, Taşkent Muratağa köylerinde soykırım uygulanmasını engellemediği unutulmadı.
Halen KKTC’de bazı kişiler sapık ideolojik saplantılar ve hayâlı beklentiler nedeniyle, sanki adada iki halk arasında çatışma varmış gibi, barışın sağlanmasını istiyor.
Hatta bazı kimseler barışçı görünerek, iki halkı yeniden çatışmaya götürecek çözüm şekillerini savunuyor.
Ancak, Rumların okullarında öğrencilere Türk düşmanlığı aşılayan panolardaki yazıları bile silmemesi, Kıbrıs Cumhuriyeti olduklarını ileri sürmelerine karşın her yere Yunan bayrağı çekmeleri, Güney’e giden Türklere saldırmaları, geçmişte yaşanan acı olaylardan ders almayarak hala daha tüm adayı ele geçirmek idealinden vazgeçmemesi ve eşit ortaklar olarak bir arada yaşamamız gerektiğini anlamamaları, bizimle barış içinde birlikte yaşamak niyetinde olmadıklarını gösteriyor.
Kuşkusuz bu koşullarda Guterres belgesi zemininde müzakerelere başlanması ve bir anlaşma yapılması, adaya barış getirmeyecek. Türk varlığına son verilmesini sağlayacak.
Uzun süre Osmanlı yönetimi altında birlikte yaşadığımız için, Türkler ile Yunanlılar ve Kıbrıslı Türk’ler ile Rum’lar arasında ortak yanlar bulunduğu inkâr edilemez.
Fakat Rum tarafının müzakerelere başlanılması beklenen bugünlerde bile KKTC limanlarına ve üniversitelerine ambargo uygulanması girişiminde bulunması, denizlerdeki hidrokarbon yataklarından yararlanmada bizi dışlaması, aşırı silahlanması ve askeri paktlar yapması nedeniyle, iki kesimliliğin sulandırılması ve Türk ordusunun ayrılmasının tartışma konusu bile yapılmaması gerektiğini göstermektedir.
Kalıcı bir barış için önce, iki kesimlilik ve iki halkın da eşit egemenliğe sahip olduğu kabul edilmeli ve zamanla iki halkın AB çatısı altında yakınlaşması sağlanmalı.
Böylece; her iki halkın birbiri üzerinde üstünlük kurması ve bir tarafın öteki tarafın topraklarını alması olanağı ortadan kalkacağı için; iki halk arasında rekabet, sürtüşme ve etnik çatışma çıkmayacak ve adadaki barış ilelebet bozulmayacak.