Türkiye’de iç ve dış faktörler tarafında hareketlilik yaşanan dönem devam ediyor. Hal böyleyken Türk lirasındaki dalgalanma bir türlü durulmuyor. İç tarafta daralan ekonominin verdiği tüketimin azalması, yurt içi kişilerin döviz talebinin artması ile Türk lirası baskı altında kalıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Berat Albayrak 10 Nisan 2019 tarihi itibari ile yapısal reform paketini açıkladı. 4.5 yıl içerisinde olağan dışı bir seçim beklenmediği için bu sürenin ekonomik yapısal reformlarla destekleneceğinin açıklanması gayet olumlu ve beklenen bir tavır oldu. Bu bağlamda, Turizm, enflasyonla mücadele kapsamında tarım, bankacılık sektörü, adaletli vergi ve ihracata dayalı yüksek katma değerli üretim alanlarında hedeflenen master planlarının hazırlanmakta olduğu beyan edildi. Tüm bunlar hedeflendiği şekilde planlanabilir, uygulanabilir ve sürdürülebilir şekilde hayata geçerse sağlıklı bir ekonomiden bahsedeceğimiz günleri görebiliriz. Tabii ki bunun için önce detaylı şekilde planları ve uygulamayı zaman içerisinde görerek değerlendirebileceğiz. Keza, İngilizlerin bir sözünde dendiği gibi her türlü teorik plan uygulamaya geçerse mükemmel olur (practice makes it perfect). Maalesef, hala KKTC’de bu mali adımların niyeti bile hissedilmiyor. İki yıldır yaşanılan faiz ve kur şoklarının üzerine herhangi bir yapısal reform yada ekonomik program açıklanmış durumda değil. Tek reform Türkiye ile imzalanacak mali protokol olarak belirlenmiş durumda. 2016-2018 reformlarının çoğunun yapılmadığını ve sağlanacak olan şartlı finansman kaynağının çoğunun dahi alamadığımızı önceki yazılarımızda rakamlarla açıklamıştım. Türkiye ile birlikte KKTC’nin de yapısal reformlara, uygulanabilecek siyasi irade ve teknik yeteneğe sahip insan kaynağına son derece ihtiyacı var.
Şu anda ihracatın ithalatı karşılayamamasından dolayı oluşan 21,6 Milyar dolarlık cari açık ve 450 Milyar dolarlık dış borç yükü dövize olan talebi yüksek tutmaya devam ediyor. Buda tabii ki dövize karşı bağımlılığı ve ihtiyacı tırmandırıyor. Son zamanlarda dış faktörler tarafında ABD ile gerilen ilişkiler daha ciddi boyutlara ulaşıyor. 2018 yılında ABD ile vize krizi, rahip yargı süreci gibi gelişmeler neticesinde 40 Milyar dolar seviyesinde yabancı sermaye çıkışları ve TL’de yıllık bazda % 30 civarlarında yaşanan develüasyon kayıpları yaşanmıştı. Dış politikaya bağlı riskler bu sene daha artan bir noktaya doğru gidiyor. ABD S-400 konusunda uzlaşma sağlanmazsa Türkiye'nin F - 35 programından çıkarılacağı ve ekonomik yaptırımlara maruz kalınacağını sert bir tonla açıkladı. İlerisi için Kıbrıs sorununa çözüm bulunamadığından dolayı Kıbrıs adası etrafındaki gaz yatakları konusunda da ABD ile karşı karşıya gelinme olasılığı bulunuyor. Bu konuda akılcı bir diplomasi ve uluslararası ilişki geliştirilmezse yeni kur şoklarını dalga dalga yada ani bir şekilde yaşayabiliriz. Zira, iç talepte döviz talebi devam ederken dış talepte 45 Milyar dolara gerileyen yabancı yatırımcı çıkışları hızlanırsa yeni kur fırlamaları kaçınılmaz hal alacaktır. Akabinde, yüksek enflasyon ve faizleri daha da körükleyecektir.