Tahminim doğru çıktı.
Piyasalardaki genel beklentinin tersine Erdoğan’ın Mehmet Şimşek ve ekibini kısa zamanda yollatmayacağını, dişini sıkıp “sevmediği yolda yürüyüşüne devam edeceğini,” öngörmüştüm. *
Övünmüyorum. Bu tahminde bulunmak için müneccim olmaya gerek yoktu.
Hem TC’nin, hem de başka ülkelerin tarihinden biliyoruz ki ağır buhranlar, ekonomi politikalarında köklü değişim yapma fırsatı yaratır. Çünkü kriz herkesi ısırmaya başlar, bu da içilmesi şart acı ilacın kaçınılmaz olduğu konusunda konsensüs yaratır.
Bunu hem 1980’lerin hem de 2000’lerin başında yaşamıştık. 1980 darbesinin en önemli müsebbibi ekonomik iflas olmasaydı “24 Ocak kararları” alınamayacak, cumhuriyet tarihindeki en köklü ekonomik reformlar yapılamayacaktı.
Aynı şey AKP’yi iktidara getiren 2000 krizi ve IMF güdümlü istikrar kararları için de geçerlidir.
Margaret Thatcher’in (1925-2013) serbest piyasa reformlarını da İngiltere’nin 1970’lerde yaşadığı krizler kolaylaştırmıştır.
Yalnız İngiltere ile aramızda bir fark var:
Margaret Thatcher’den sonra iktidara gelen İşçi Partisi iyi durumda bir ekonomi buldu. Tony Blair, 1977’de İngiliz Merkez Bankası’nın özerkleştirilmesi dahil reformlarını, sağlam ekonomik veriler üzerine kurdu. Thatcher’in yenileştirme yolunu izledi ve İngiliz ekonomisine rahat yıllar yaşattı.
Erdoğan iktidara geldiğinde önceki hükûmetin IMF ile imzaladığı anlaşmalar ve bunlara dayanarak aldığı kredilerin istikrara kavuşturmaya başladığı bir ekonomi devraldı.
Bir süre, aynı Thatcher-Blair örneğinde olduğu gibi, IMF rehberli politikalar izledi ve ekonomi hızla büyümeye başladı.
Ama büyüme salt kendi tılsımı ile oluyor sandı ve yoldan saptı. Onu Şimşek ve ekibini ekonominin başına geçirmeye zorlayan bu sapışın yarattığı ekonomik çıkmazdır.
Bu ekip işe başladığı günden beri, Erdoğan’ın ekonomiden çok dinden aldığı ilhamla attığı adımları ters çevirmekle meşgul. Erdoğan bundan hoşlanmıyordur ama diğer seçenek iflas olduğu için sesini çıkarmıyor.
Şu anda olan, sadece, onlardan hiç ayrılınmaması gereken ortodoks politikalara dönüştür.
Bu dönüş yarıda kesilmezse, ki bence kesilmeyecektir, gelecek yılın ilk yarısına kadar ekonomideki çalkalanmayı yavaşlatacaktır. Ekonomi için hayati olan kısa vadeli yabancı sermaye yavaştan dönüşe başladı bile.
Ama ortodoks politikalara dönüş önemli olsa bile sadece bir başlangıç, bir ilkyardımdır.
Geçtiğimiz 20 yıl içinde yıllık ortalama yüzde beş ve daha yüksek kalkınma gerçekleştiren Çin, Hindistan, Vietnam, Güney Kore, Filipinler, Mauritius gibi ülkeler var.
Biz ise son 30 yılda, sonuncusu içinde boğulmamaya çalıştığımız olmak üzere, üç ağır kriz yaşadık.
Türkiye’de neden her 10-15 yıl arayla dehşet bir kriz yaşandığını araştırmak ve çaresini bulmak zamanı çoktan geldi ve geçti.
Türkiye’yi sürekli yüksek kalkınma hızı yaşayan ülkelerin safına geçirmek istiyorsa Erdoğan köklü reformlar yapmaya hazırlanmalı ve yoldan sapmama kararı almalıdır.
Aksi takdirde Şimşek - neyse ki gençtir - daha çok gelip gider.
* https://www.diyaloggazetesi.com/tc-ekonomisi-icin-umitlenin-ama-fazla-degil-makale,12139.html
Erdoğan ve reform kelimeleri yan yana kullanılamaz. Yanlış. Ama ne yaparsa yapsın seçmeni destekliyor. Yeter ki ezan susmasın bayrak inmesin. TR, Pakistan Afganistan olma yolunda hızla ilerliyor. Cehalet kazanıyor. Davar sürüsünün uyanmaya niyeti yok. Yurt dışına kapağı atan kurtulur. Bizden geçti, güzel günler görmeyeceğiz.