Kuzey Kutbu'nu kaplayan buzun kalınlığı bazı yerlerde 5 kilometreyi aşar.
Beyazlar tarafından "keşfedilinceye" kadar burada sadece rengeyiği, kutup ayısı, balina ve fok avlayan Eskimolar yaşardı.
"Hayatta en büyük tehlike insan gıdasını teşkil eden her şeyin ruhunun olmasıdır" demiş bir Eskimo yaşlısı, Grönlandlı seyyah Knud Rasmussen'e (1879-1933). İnsan yemek için avlanmak zorundadır. Eğer avını saygısız bir şekilde öldürürse hayvanın ruhunu kızdırır. Bu tehlikelidir.
Belki binlerce, belki on binlerce sene önce yerleşmişlerdi oralara. Karlı bölgelerinden hiç ayrılmadıkları, başka yerleri keşfe çıkmadıkları için beyazlarla karşılaşıncaya kadar dünyayı buzdan ibaret bir yer zannederlerdi.
Beyaz kâşifler kar, buz, av konusunda bilgisizdi. Giysileri kutup yaşamına uygun değildi. Terleyince giydikleri yün, tenlerine yapışıp donuyordu. Birçoğu Kuzey Kutbu'na varamadan kahramanca can verdi. Onları yollayanlar için kahramanca, tabii.
Eskimolar özel hiçbir şey ihtiva etmeyen bir noktaya varmak için bir sürü adamın neden hayatını tehlikeye attığını anlamıyorlardı.
Beyaz adam için kutup, Tanrı'sız, gaddar, Allah'ın belası bir yerdi. Eskimolar için ise varlığın tamamıydı, güzellik ve yaşam doluydu. Onlar oralarda nasıl yaşanacağının ustasıydı. Kendilerine has tanrıları, inançları, efsaneleri, gelenekleri vardı.
Doğayla eldivenin içindeki el gibiydiler. Hayatları zordu. Bazen yaşamak için sağlar ölülerini yiyordu. Darlık zamanlarında ölüp sofradan kalkmak için yaşlılar elbiselerini bırakıp dışarı çıkıyorlardı. Elleri donmak üzere olanlar köpeklerinin karnını yırtıp ellerini hayvanın içinde ısıtıyorlardı.
Kız çocuklarının çoğu doğar doğmaz öldürülüyordu. Rasmussen bir köyde doğan 96 çocuk arasında bulunan 36 kızın öldürüldüğünü yazdı. Bir anne, doğurduğu sekiz kızın yedisini öldürmüştü.
Sonra, kutuplar beyazların egemenliğine girdi. Askerler, misyonerler, yöneticiler geldi. Eskimolar yerleşmeye, Hıristiyan olmaya zorlandılar. İnançları, efsaneleri yasaklandı. Av peşinde bir yerden bir yere göç edemez oldular. Okula devam etmek zorunda olan çocuklar Eskimoluklarını unutmaya başladılar. Buzda yaşamanın, karda iz sürmenin, iglu adı verilen buz ev yapmanın, avlanmanın acemisi oldular. Beyazlar gibi karda kaybolmaya başladılar.
Eskimolar beyazlara Kallunaat adını taktı. Kelime "yabancı" dışında açgözlü, materyalist huylu, doğayı rahat bırakmayan anlamına geliyor.
Buzdan koparılan Eskimolar alkol, uyuşturucu, işsizlik ve ümitsizliğin pençesine düştü. Bazı kavimlerde intihar oranı ortalamanın beş katıdır. Eskiden hayatları zordu, şimdi zevksiz ve ümitsiz.
Doğayı saymayan tanrılara tapanların sonu felakettir. Doğadan kopan, hayattan da kopar. Neşesini, sağlığını, yaşam zevkini kaybeder. Beyazlar gelmeden önce Güney Amerika, Afrika, Avustralya, Tasmanya ve Yeni Zelanda'da yaşayan insanların kaderi Eskimolarınkinden pek farklı değil.*
Düşünecek olursanız, hepimiz birer Eskimoyuz.
*Eskimolar ve diğerleri için: Wild. An Elemental Journey, Jay Griffiths.
Sağ olsun beyazlar! Gittikleri yerlere medeniyet götürmüşler. Tabi karşılığını fazlasıyla aldılar, medeniyetin olanakları bedava verilmedi. Bugün yaşayan Eskimolar, inkalar, aboriginler’in eskiye dönmek istediklerini hiç sanmam.
Hey batılılar size minnettarız yaşama zevkimizi aldığınız için diyordur Eskimolar.. Metin Münir in yazdıkları gözlerimizi kamaştırdı