B.M. acil yardım koordinatörü Jan Egeland, 2005 yılında Amerika’da büyük zararlara sebep olan Rita kasırgasından sonra verdiği beyanatta, bu doğal felaketlerinin insanlar için uyandırma alarmı olduğunu ifade etmişti. Yaşanan dönemde doğal felaketlerdeki artış nedeniyle, birçok bilim adamı, bu görüşün gerçekleşmekte olduğu inancındadır.
Son yıllarda uzak doğu, Avrupa, Türkiye ve Amerika’da görülen fırtına, sel, aylarca söndürülemeyen orman yangınları, doğayı tahrip etmenin bedelini ödemeye başladığımızı göstermektedir.
Bu felaketler, gelecekteki trajedilerin en aza indirilmesinin yolunun bulunması gereksinimini, ortaya koymaktadır.
1990’lı yıllarda ‘ iklimlerin değişmemesi için alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekir’ diyorduk. Bugün ‘iklimler değişti, artık değişim sırası bizde diyoruz.
Artık önümüzde kaybedilen, yok olan ve geri dönüşümü çok zor bir gelecek var. Halen küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yadsınamayan bir gerçek olduğu kabul edilmiştir. Kutuplardaki buzulların erimesi burada yaşayan canlıların varlığını tehlikeye atması yanında, denizlerdeki tuzluluk derecesini değiştirmesi nedeniyle, akıntıları da etkileyerek doğal felaketlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır.
Küresel iklim bozulması sonucu ortaya çıkan doğal felaketler dünyamızın karşı karşıya bulunduğu büyük tehlikelerin inkar edilmesini de alıp götürmüştür.
Bilim adamları bundan sonra artık deniz seviyesinde yükselme, fırtına, sel baskını, kuraklık, gibi doğal afetlerin bütün dünyada daha sık görüleceğini ve bunların sağlığımız ile ekonomimiz üzerinde çok ciddi sonuçlar ortaya çıkaracağını belirtmektedir.
Bu gün ‘ iklimler değişti ,artık değişim sırası bizde ‘ diyoruz .Yaşanan dönemde, ekolojik sorunlar toplumsal sorunlarla iç içe geri dönüşümsüz bir şekilde ilerliyor .Bir yandan küresel iklim bozulması ve ısınmanın sebep olduğu iklim değişikliği, yaşamı felç eden felaketlerle geride binlerce evsiz barksız , yoksul insan bırakırken , ulus ötesi sermaye ve ilişkili devletler, küresel ısınmanın baş sorumlusu olan petrol şirketlerine iş alanı açmak için doğanın ve insanlığın kanını emmenin hayasızca gerekçelerini üretiyor.
Emperyalistler, hidrokarbon zenginliklerinden yararlanmak amacı ile Ege ve doğu Akdeniz’i sahiplenmek çabasındadır. Yunanistan’ı da piyon olarak kullanmaktadırlar.
Oysa insanlık, dünyamızın karşı karşıya bulunduğu ciddi durum karşısında, küresel iklim bozulmasına zemin hazırlayan petrol yerine, temiz enerjiye yönelmeli.
Günlük alışkanlıklarımızda yapacağımız küçük değişikliler de, dünyamızı korumak için verilmekte olan mücadeleye büyük katkı sağlayacak.
Doğayı korumak sadece devletin ve doğasal çevre örgütlerinin görevi değildir. Dünyada yaşayan tüm insanların ortak sorumluluğu ve başlıca görevidir.