Niteliksiz bir ülkede yaşadığınızın en büyük kanıtlarından biri, zenginlerin ve güçlülerin herkese açık olması gereken sahillere denizin başladığı yere kadar el koyup zengin ve güçlü olmayanlara, ki onlar nüfusunun yüzde 99’undan fazlasını meydana getirir, oraları kapatmalarıdır.
Bu kapatma o kadar kapsamlıdır ki Çeşme gibi bazı sahil kasabalarında bir ton para ödemeden yüzebileceğiniz kıyı neredeyse bulamazsınız.
Zaman zaman bir arkadaşımda kalmak üzere gittiğim bir başka Ege kasabasında, oteller ve lokantalar ve zengin villaları, denize düşüp boğulacakları noktaya kadar suya yakındırlar. Denizle aralarındaki mesafe en çok patika genişliğindedir. (Resimde görülen yapıda bu mesafe de yoktur.)
Kıbrıs’ın güney batısındaki Yeşilırmak Köyü’nde de aynı çirkin gasp mimarisini görebilirsiniz.
Ve Girne’de de denize girmek için Çeşme’dekine benzer bir durumla karşılaşırsınız. Rum tarafında ise en lüks otellerin plajları dahil, bütün sahiller parasız ve halka açıktır.
Başka sahil kasabalarını bilmiyorum ama Türk her yerde Türk, yönetim her yerde aynı yönetim olduğuna göre durum herhalde pek farklı değildir.
Kasabasındaki sahil istilasına en son katılan otelin yapımını engellemek için arkadaşım, inşaatın başladığı günden bittiği güne kadar, kasabanın ve büyükşehrinin CHP’li belediyelerini şikâyet bombardımanına tuttu ama tahmin edebileceğiniz gibi sonuç alamadı. “Koydaki denize sıfır otel ruhsatlıdır,” diye yanıt verdiler ona.
Sanki otel olmak için suya değmek şart imiş gibi.
Olmadığını görmek için Çeşme’den yarım saatlik feribot mesafesindeki Sakız adlı Yunan adasına birkaç günlük bir gezide bulunmak yeterlidir. Oradaki bütün yüzülebilecek yerler “halk plajı” olarak düzenlenmiştir. Hepsinde duş ve soyunma kabini vardır. Hepsinde sahil temiz, su berraktır. Hiçbirinde mangal yapılmaz ve müzik çalınmaz.
TC’de her şeye kâdir olan Erdoğan rejimi, neden halktan yapılan bir hırsızlık olan bu sahil (ve koru ve orman ve tarihi mekân) gaspına engel olmaz?
Çünkü o rejimin mensupları artık halkın yüzde 99’luk çoğunluğuna değil, zengin ve güçlü sınıfına mensuptur. Bütün TC hükûmetleri gibi Osmanlı’nın kafasını devraldığı için “kamu yararı” konseptine sahip değildir. Yönetim hizmet yeri olmaktan çok çıkar yeridir. Bu bapta AKP’li veya CHP’li olmak da fark etmez.
Peki zenginlerde neden başkalarına ait olanı gasp etme refleksi var?
Çünkü TC kanun devleti değildir. Daha doğrusu, canı istediğinde kanun devletidir, istemediğinde değildir (ki bu tamamen kanun devleti olmamaktan kötüdür). Kapılan kapanın elinde kalır. Sen el koymazsan başkası el koyacak. Onun için atik davran. Kap!
Durumu daha da kötü yapan zevksizliktir. Mimari neredeyse istisnasız çirkindir ve kullanılan alanı maksimum binalaştırmaktan başka bir ölçüye değer vermez.
Acaba gasp ile estetik fukaralık, açgözlülük, bencillik ve ruh kuruluğu aynı bütünün parçaları mıdır?
Bu konuda kararı size bırakıyorum.
Çok yerinde bir tespit olmuş. Kıyı kenar çizgisi ( KKÇ ) eskiden 50 metre idi. Sonradan yapılan değişikle 10 metreye kadar çekildi. Yani bunun manası sahile 50 metreye kadar inşaat yapılamazdı. TR'de 22 ilin denize sınırı vardır. Toplam 8 bin 590 kilometre sahil kesimi. Devasa bir zenginlik. Anayasaya göre sahiller halkındır . Rant ekonomisi nedeni ile sahillerimiz beton yığınlarından geçilemiyor. Bazen denize girmek için yer bulmakta zorlanıyoruz.