Yıllardır bıkmadan, usanmadan yazıyor ve uyarıyoruz...
Yetkili makamlarda oturanlar da kızıyor...
Hatta “Yoktur öyle birşey” diyerek, yazılanları yalanlamaya çalışıyor...
Bundan 20 yıl önce “Yoktur öyle birşey” diyerek, hormonlu ve zehirli yiyeceklerin halka satılmasına izin verenlerin, daha sonra bizzat kendilerinin ve yakın çevrelerinin ciddi hastalıklarla boğuştuklarına tanık olduk...
Yazık ve günah değil mi?..
Bu ülkede insanları zehirleyecek kadar kuvvetli ilaçlar kullanılıyor...
Erken üretim, yüksek gelir düşüncesiyle dünyanın gelişmş ülkelerinde yasaklanan veya çok sınırlı miktarlarda kullanılan hormonlarla üretim yapılıyor...
Üretim ve satış noktasında bunlar denetlenmiyor...
Arada bir, bazı tarlalar kontrol edilse bile; satış aşamasında sebze ve meyvelerdeki zehir miktarı bilinmiyor...
Vatandaşlar ‘sağlıklı yaşam’ düşüncesiyle, ne olduğunu bilmeden sebze ve meyve alıp yiyor...
Sonra bu zehirler ve hormonlar vücutlarında birikerek, birçok hastalığa yol açıyor...
Laneit adında bir zehir var...
İnsan sağlığı açısından son derece tehlikeli...
Rumlarda satışı ve kullanımı yasak...
Ne var ki; son zamanlarda, bizdeki bazı üreticiler, kaçak yollardan Rumlara da bu ilaçlardan satıyorlar...
Paranın gözü kör olsun...
Böcekleri öldürecekler diye, insanları da öldürüyorlar...
Binlerce kez yazıklar olsun...
Yiyin de korkmayın
Gelelim hayvan hastalıklarına...
Onlarca üreticiden çok ciddi itiraflar duyuyoruz...
Ovaya çıkardıkları hayvan sayısı 170 ise, dönüş yolunda 3-5 tanesinin öldüğünü söylüyorlar...
Neden?..
Hastalandıkları için...
Büyükbaş hayvanlarda Brucella hastalığı var...
Küçükbaşlarda Scrapie ve Maedi Visna...
Bazıları “İyice pişirilen etlerin yenmesinde hiçbir sakınca yoktur” diyor...
Peki iyice pişirilmeyenlerde?..
Salam ve sosislerde...
İç kısmı iyice pişmemiş köftelerde?..
Hepsinden önemlisi iç organlarda?..
İşte burada duralım...
İç organ tüketiminin son derece zararlı olduğu konusunda herkes birleşiyor...
Ancak; meyhanelerin hemen hepsinde, meze olarak masaya kavrulmuş ciğer servis ediliyor...
Bazıları ‘vip’ müşterilerine ‘kellecik ve beyin’ de ikram ediyor...
Rakı veya viskinin tesiri altındaki müşterilerin tamamına yakını ciğeri geri çevirmiyor...
Hele içlerinden bir tanesi “Ye be de korkma” dediği anda, herkeste kahramanlık ruhu canlanıyor ve ciğerler afiyetle tüketiliyor...
Devlet nerede?
Toplumun bu alışkanlıkları bilinmiyor mu?..
Elbette biliniyor...
Hayvan üreticileri “30 yıl önceki şartlarda bile köyümüze haftada bir veteriner geliyor ve hastalıklar konusunda bizlere yardımcı oluyordu... Ama artık bu hizmet verilmiyor” diyor...
Yani hayvanların hastalanması devleti ilgilendirmiyor...
Hastalıklı hayvanların büyük bir çoğunluğu, veteriner kontrolü olmadan kesiliyor...
AB üyesi Güney Kıbrıs’ta mezbaha sayısı ikiye düşürüldü...
Bizde 70’den fazla mezbahanın olduğu söyleniyor...
Bu nasıl bir iş?..
Bu devletin desteği ile halkın intihara sürüklenmesi değil midir?..
Yaşanan kalp ve kanser hastalıklarının yanı sıra, son iki günde 3 kişinin Deli Dana hastalığı ön teşhisiyle hastanede karantinaya alındığı bildirildi...
Bir tanesi hayatını kaybetti...
Deli Dana hastalığının, et tüketiminde insana bulaşma riskinin çok düşük, ancak iç organ tüketiminde yüzde bir olduğu belirtiliyor...
Demek ki; sakatat tüketilmemeli...
Sakatat tüketmek, birçok hastalığa davetiye çıkarmak demektir...
Seçim derdine düşen siyasilerin sessizliği sizleri aldatmasın...
Sakın ola sakatat yemeyin...
Rakı ve viski tesiri altında olsanız bile, gittiğiniz meyhanede garsona “Sakın bu masaya ciğer, beyin, salam, sosis getirmeyin” deyiniz...
Kendinizi korumazsanız, hiç kimse size yardımcı olmaz...