Türkiye; Turgut Özal öncesinde dışa kapalı bir ülkeydi...
Cebinde bir dolar taşıyan adamı hapse atarlardı...
Yabancı mal satışı ve kullanımı da yasaktı...
Bu katı sistem sayesinde karaborsacılar kazanırken, devlet mali kayıplara uğruyordu...
İşte o yıllarda, Kuzey Kıbrıs’tan, Türkiye’ye ‘bavullarla’ mal taşınırdı...
Kuzey Kıbrıs’ın, Uzakdoğu ve Avrupa’dan ithal ettiği şemsiye, ütü, battaniye, payrex tabak ve tencereler bavullara doldurulup, özellikle gemi ile Mersin üzerinden Türkiye’ye sokuluyordu...
Ve bunlar daha çok Amerikan pazarlarında satılıyordu...
İnanması zor ama; 1974 öncesinde, Kuzey Kıbrıs’ın iki yerli ürünü de Türkiye’de alıcı buluyordu...
Birisi çorap, diğeri tuvalet kağıdı...
Alpal fabrikasının ürettiği yünlü çoraplar 5 misli fiyata alıcı buluyordu...
‘Best’ tuvalet kağıtları da öyle...
Şartlar çok değişti
Turgut Özal ithalatı serbest bıraktıktan kısa bir süre sonra, Kıbrıs ile Türkiye arasındaki bavul ticareti sona erdi...
Türkiye zaman içinde sanayisini çok geliştirdi...
Bürokratik engellerin önemli bir kısmı da rafa kaldırıldı...
Türkiye şu anda Kuzey Kıbrıs’a çorap da satıyor, tuvalet kağıdı da...
Halbuki; Barış Harekatı sonrasında Kuzey Kıbrıs’ın eline çok büyük olanaklar geçmişti...
Rumların bıraktığı fabrikaları düzenli bir şekilde çalıştırmış olsaydık, bugün ihracat yapar bir duruma gelecektik...
Bu konuda Lordos örneğine dikkat çekmek istiyorum...
Harekat öncesinde gelişmiş teknoloji ile üretim yapan Haspolat’taki Lordos plastik fabrikası, harekat sonrasında bizim kontrolümüze geçti...
Biz ne yaptık?..
Sanayi Holding adında bir KİT oluşturduk...
İstihdam üstüne istihdam yaptık...
Maliyetler yükseldi...
Ve sonunda şirket iflas etti...
Rumlardan kalan fabrikalar yeni teknolojiye ayak uydurmadı...
Lordos, güneye geçtikten sonra aynı tesisleri hayata geçirdi...
Şimdi hem ülkesinin ihtiyaçlarını karşılıyor, hem de Ortadoğu ülkelerine ihracat yapıyor...
Hatta Kıbrıslı Türklere yüklü miktarda mal satıyor...
Beceri ve değişim
Bizler, geride bıraktığımız 40 yılı dar ve kısır politik çekişmelerle, adam kayırmacılıkla geçirdik...
Anavatana avuç açma siyasetine fena alıştık...
Teknolojiyi yenileyemediğimiz gibi, kamu hizmetinde bürokratik işlemleri Türkiye’nin eski yıllarına götürdük...
Türkiye, bürokraside de önemli gelişmeler sağladı...
Bundan yirmi yıl önce vatandaşına bir ayda, hatta doğu bölgelerinde bir yılda pasaport verebilen bir ülkeydi...
Şimdi 24 saatte pasaport verebiliyor...
Bir avuçluk Kuzey Kıbrıs ise, en basit işlemlerde inanılmaz kurallar içinde boğuluyor...
Daha önce verdiğim bir örneği tekrarlamak istiyorum....
Maliye Bakanlığı’na gittiniz ve 2 bin 300 TL vergi borcu yatırdınız....
Görevli memur parayı alıyor, ama size o anda makbuz veremiyor...
Neden?..
Çünkü tam 66 tane makbuz yazacak da ondan...
Bir başka örnek....
Bankaya para yatırıyor veya çekiyorsunuz....
Ya da döviz işlemi yaptırıyorsunuz....
Basit bir işlem 10 dakikanızı alıyor...
Ve yine 4-5 tane dekont çıkarılıyor....
Hala dekontların üzerine pul yapıştırılıyor ve size imzalatılıyor...
Çağdışılık bu kadar olabilir...
Vatandaşlıklar konusu
KKTC’nin hemen tüm yasaları tutarsız, işe yaramaz, karmaşık ve iş görmez durumdadır....
Güney Kıbrıs’ı takip etseler, bunları kısa sürede değiştirecekler...
Ne var ki; hiç kimse bu konularda kafa yormuyor...
Vatandaşa hizmet veremedikleri zamanlarda ise yasalara sığınarak “ne yapalım elimizi, kolumuzu bağlıyor” diyorlar...
Rum tarafı, ekonomik krizi aşabilmek için vatandaşlık uygulamalarında yeni adımlar attı...
Üç yüz bin Euro’yu getirenlere sürekli ikamet, vatandaşlık ve pasaport garantisi veriyor...
Bizim tarafta yabancılara mal satışı hala sınırlı...
Vatandaş olmak isteyenler için bir yığın formalite...
Bazı şartlar olmasın mı?..
Evet olsun...
Ama 82 yaşındaki adamdan ‘askerlik belgesi’ istenmesin...
Üstelik o şahıs, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı kararını alan hükümetin bir üyesi ise...
Sadece ‘bir onur, bir ödül’ düşüncesiyle sizden bunu talep ediyorsa...
Onu yokuşa sürmek yerine, devlet yetkisini kullanarak buna olumlu yaklaşmak doğru olan değil midir?..
Sayın Ali Topuz, 1974’te Ecevit hükümetinin İmar ve İskan Bakanı idi...
O’nun için Kıbrıs’ın bir başka anlamı vardır...
Cesur kararın altına imza atan bakanlardan biridir...
İlerleyen yaşında KKTC vatandaşlığı istiyorsa, bundan bir menfaat sağlayacağı için değil, tamamen duygusal bağlarından dolayıdır...
Suç işleyenler ve terör faaliyetlerine katılanlar için en katı kuralları almak her devletin hakkıdır...
Ama 8-10 yıl, hatta daha fazla bu ülkede yaşayan, herhangi bir suça karışmayan, buradaki insanlarla, kültürle bütünleşmesini başarabilen insanlara ve bu ülke için paha biçilmez hizmet verenlere anlayışla yaklaşacak bir düzenlemeye gidilmelidir...
Böylesi bir yaklaşım insan haklarına saygının da bir gereğidir...