Başbakan Sayın Ersan Saner’in pahalılık ve fahiş fiyat sorunuyla ilgili tespit ve önerisi mizah konusu oldu. Ama durum trajedidir. KKTC Merkez Bankası 2. Çeyrek raporuna göre; Gıda ve Alkolsüz içeceklerde, önceki yılın Haziran ayına göre 2021 Haziranında “pahalılık” %20,36 arttı. Konut, su, elektrikte ise “pahalılık” % 20,28 arttı. Eğitim %12,37, Sağlık %30,70, Ulaştırma % 34,13 oranında, 2020 Haziran ayına göre daha “Pahalı”. Haziran 2021’de %8,36 olan Enflasyon, 2021 Haziranında % 19,93 oldu.
Sayın Saner’in dediği gibi Ayşe, Fatma ablalarının yanına Zeynep, Hatice, Sultan ablaları ve diğerlerini de katsanız; ucuz mal ve hizmet bulamazsınız. Bu nedenle bu ağır enflasyon nedenlerini açıklıkla tartışmaz ve her kesimin düşüncesi ve katkısı ile harmanlamazsanız, iyi bir noktaya gidemezsiniz.
Evet, Haziran 2021 itibarı ile enflasyon, resmi rakamlara göre %19,93 tür. Bu yüksek enflasyonu tetikleyen esas faktörlerden biri döviz krizi ve gelişen yüksek faizdir. Enflasyon ortamında yalnız ekonomik ve maddi değerler erozyona uğramaz. Artan enflasyon ortamında ticari, siyasi, demokratik, insani ve hukuki manevi değerler ve ahlakta ciddi bir erozyona uğrar. Yani enflasyon maddi ve manevi değerleri de eritir. Döviz krizi nedeni ile dövizle ithalat yapan, ama TL ile mal veya ürettiğini satan; önce “haklı” gibi görünen bir tutum içine girer. Döviz krizini düşünerek kendince risk faktörü koyarak malını, TL olarak bu temelde fiyatlandırır. Ama dövizde istikrarsızlık devam ettiğinde ve iç ile dış siyasetin abuk subuk yaklaşımları ile bu istikrarsızlık hali derinleştikçe, bu kez o “haklı” mantık yerini; “şeytansı” fırsattan yararlanmanın kahrolası haline terk eder. Bu şekilde en vahşi kapitalist dürtü ile “karıncadan yağ çıkartma” peşine düşenler oluşur. En geniş halk kitleleri, dar gelirlilerle; orta, küçük ölçekli işletmeler halk deyimi ile ifade edeyim “fakkayı” yer.
Kuşkusuz bu hal yalnız halkı değil, devleti de vurur. Nitekim 2018 yılında KKTC Bütçesinde Yerel Gelirlerin Yerel Giderleri karşılama oranı, %92 idi. Ama bu oran; 2019’da % 88’e, 2020’de %76,7’ye düştü. 2021’de de % 67,8 olacağı öngörülmektedir. Hal bu iken Türkiye’den KKTC Bütçesinin gelir gider açığını kapamak için Yardım ve Kredi olarak verilen desteğin KKTC Bütçesi içindeki oranı; 2018’de % 8,9 ve 2019’da % 7,5 idi. Ama bu oran, 2020’de %18,7 oldu. 2021’de ise bu oranın %24,5 olabileceği öngörülmektedir. Yani bu enflasyonist ortam, halk yanı sıra devletin gelirlerini de azaltırken, aynı zamanda Türkiye vergi mükelleflerinden daha fazla kaynak çekmek zorunda kalıyoruz.
Bu nedenle ne buradaki insanlar mutlu oluyor, ne de Türkiye ile ilişkimiz sağlıklı olabiliyor. Ama bu olayı birde şu nokta ile ele almalıyız. 2021 yılında turistik tesislerimizde konaklayan insan sayısı Haziran 2021’de bir önceki yıla göre % 81 azaldı. Bu ülke ekonomisinin ne denli büyük bir kayıp içinde olduğunu gösterir. Bu azalışa bağlı olarak kimi ithal mallarda da 2021 itibarı ile ciddi azalışlar var. Hayvan Yemi ve Katkı maddeleri ithalatında %32; Yakıtta %40, LPG’de %14, İlaçta %34 azalış var. Turizm ve Eğitim sektörlerinin bu durumu zincirleme devlet gelirleri dahil, tüm ekonomik sektörleri ve iş dünyasını ve hali ile emeği ve insanı da vuruyor.
Bu nedenle Sayın Saner’e şunu söylemek gerekir. Bu işten değil Ayşe, Fatma ablalar, tüm ablaları toplasan dahi çıkmayız. Hele “şeytanların” aklı ile hiç çıkamayız. Ama yol var. Bu da toplumun tüm kesimlerinin ortak akıl yolunda buluşması... Bunun temeli de demokrasi ve Meclis’te şu veya bu biçimde oluşturulan yapay çoğunluğa dayanarak, “bir usta, bir memleket” gibi davranmamaktır. Enflasyona karşı mücadele gerekir. Bu ise yalnız ekonomik tedbirlerle olmaz. Demokrasi, hukuk düzenine dayalı bir iç siyasi anlayışı ve hakkını da dışta, tutarlı bir barışçı dış politika ile savunmakla olur. Gerisi tüm ablaları, abileri ve kardeşleri şeytanın uçurumuna götürmek demektir.
Değil Ayşe Aba, Şeytan bulamaz
- 20 Eylül 2021, 08:14
- 250
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi