banner564

Dayanışma ruhunu güçlendirmeliyiz

   Önümüzde çok kritik bir süreç var...
   Kıbrıs sorunu bu kez ya çözülecek, ya da kesin ayrılığa gidilecek...
   Sonuç ne olursa olsun, özellikle ilk yıllarda ciddi sıkıntılarla yüzleşeceğimizi anlamak zor değildir...
   Çözüm olması halinde 100 bin Kıbrıslı Rum’un evlerine dönebilmesi için, 60 binden fazla insanımızın yer değiştirmesi gerekecek...
   Bazılarına hala ‘hayal gibi’ gelse de gerçeklerle yüzleştirileceğimiz bir konudan söz ediyoruz...
   Bunun dışında Mülkiyet Komisyonu’nda ‘hakkaniyet’ tartışmaları yaşanacak...
   O evde Yannagi’nin mi daha çok hakkı var, yoksa 30 yıllık kullanıcı Mustafa’nın mı?..
  Yannagi haklı çıkarsa, Mustafa’nın hali ne olacak?..
   “Çalsın sazlar, oynasın kızlar” mı diyeceğiz?..
   Elbette ki sıkıntılı günler geçireceğiz...
   Şimdiki pozisyonda sadece kendi çıkarlarına göre hesap yapanlar için de ‘sevindirici’ gelişmeler yanında ‘üzücü olayların’ da yaşanacağını unutmayalım...
   “Bırak başına geleni çeksin” diyerek, komşuyu, akrabayı, menfaat çatışması  yaşadığımız politikacıyı, iş yerinde sert davranan müdürü, müsteşarı hedef seçmeyelim...
   Komşunun başı ağrıdığı zaman, bilin ki bu ağrının sizlere de bir şekilde yansımaları olacak...
    “Ben onu biliyorum, Limasol’da neyi vardı da Girne’nin yarısını ona verdiler” diyerek hedef seçtiğiniz adamın da sizler için de söyleyecekleri vardır elbette...
   Neticede ikiniz de Türksünüz...
   İkiniz de büyük bir mücadele sonrasında bugünlere geldiniz...
   Önemli olan elde edilen kazanımları korumak ve gün gele diz çökmemek, teslim olmamak, yeniden göç yollarına düşmemektir...

Öncülük eden de olmayınca
   
   Toplumun şu an için en büyük ihtiyacı ‘öncülük edecek’, yol gösterecek, barıştıracak, bütünleştirecek, moral verecek kişilerin ortaya çıkmasıdır...
   En büyük sıkıntı ise, geleceğin belirsizliğidir...
   “Çözüm olursa evimiz ve işimiz ne olacak? Bunca zaman kan içen Rumlar bize ne yapacak?” diyerek huzursuzluk yaşayanlar da var “Yine çözülmezse ne olacağız” diyenler de var...
   Çözüm olursa, güneye gidişler, alış-verişler daha kolay, daha rahat olacak...
   Belki askerlik mecburiyeti sona verecek...
   Bizler yaptık, çocuklar, ya da torunlar kurtulacak!..
   Değil mi yani?..
   Ama on binlerce insan KKTC tapularını kaynatıp, suyunu içecek...
   Hele de parasını ödeyerek mülk alanlar için ciddi sıkıntılar olacak...
   Sıkıntıyı yaşayanlar üzülecek...
   Sıkıntıya düşmeyenler “Eyi var, almasaydı Rum’un malını” diyecek...
   Perde arasından bakan komşu, evini boşaltan Mustafa için bakalım neler söyleyecek neler...
   Bir yığın dedikodu...
   Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi bu dedikodu uzmanlığı adamızın değişmeyen özelliğidir...
  
Dünya hukuku meselesi de önemli
   
   Neyse şakayı bir kenara bırakıp, yeniden gerçeklere dönelim...
   Çözüm olsun, ya da olmasın sancılı bir sürece gireceğimiz kesindir...
   Hiç kimse bunun tersini iddia edemez...
   Etse de inandırıcı gerekçeler sunamaz...
   “Dünya hukukunun bir parçası olacağız” diyorlar...
   Ama on binlerce insanımızın hukuki haklarının ne olacağını söyleyemiyorlar...
   İnsanımız bugüne kadar KKTC devletine ve bu devletin siyasilerine güvenerek hareket etti...
   Ayrıca ‘garantilerin’ yeni koşullara göre değişebileceğini hiç düşünmedi...
   Şimdi yeni rüzgarlar esiyor...
   Jöle ile sabitleştirdiğimiz saçların dağılmaması için başımızı sağa mı çevirsek, yoksa sola mı?..
   Elbette günü geldiğinde özgür irade konuşacak...
   Hayırlı pazarlar... 
YORUM EKLE

banner608

banner474