banner564

Cumhurbaşkanı Tatar’ın açıklaması

Döviz krizi Pandeminin yol açtığı kırılmamın üzerine tuz biber ekti. Yaşam büyük bir çoğunluk için her geçen günle birlikte daha ağır ve yakıcı oluyor. Bu halin tek bir nedeni yok. Bu nedenleri ön yargısız tespit etmek, bunun içinde farklı kesimlerin özgür tartışmasına, konuşmasına ihtiyaç var.
 Ancak maalesef böyle bir gelişme yaşanmıyor. Bu ortam içinde konuya öncülük yapabilecek makamlardan biri Cumhurbaşkanlığıdır. Ama Sayın Tatar farklı tutumlar içinde. Bir yandan kendinden farklı olan tüm kesimleri cepheleşme mantığı ve dili ile suçlayıcı konuşmalar yapıyor. Öte taraftan ise soruna dönük yüzeysel açıklamalarla yetiniyor. Halkın moralini koruyacak diye döviz krizinin etkilerini önemsizleştirecek söylemler yapıyor. “Neler geçirdik, bu da geçer; su akar yolunu bulur” ifadeleri gibi.
Ancak ilk defa, Sayın Tatar’ın, Cumhurbaşkanlığında bir kısım ekonomist ile bir toplantı yaptığı haberi basında yer aldı. Ama bu toplantı ile ilgili açıklamadan esasın; bu felaket durumla ilgili kamuoyunda, “sorunla ilgilenmiyor” diye yükselen eleştirilere bir cevap verme ihtiyacını karşılamak olarak algıladım. Çünkü Sayın Tatar, konu ile ilgili kendisine yönelik yapılan eleştirilerin doğru olmadığını, bu toplantının bunun göstergesi olduğunu ifade etmeyi öne aldı. Yan hakim dürtü imaj oldu.
Ama hakkını yemeyelim, konu ile ilgili olarak da “sorunun dışsal etkenlerle yaşandığı“ mesajı verdi Ama bu dışsal etkenin veya etkenlerin ne olduğu ile ilgili “ketumiyet” içinde kalmayı tercih etti. Kendisi bunu ifade etmese dahi meselenin TL’nin ciddi değer kaybı olduğu ve bu inanılmaz değer kaybının her şeyi alt üst ettiği gerçeğini “dışsal etken olarak” ifade etmesi bile onun için önemlidir. Buna bağlı olarak da sorunla ilgili olarak Türkiye ile konuyu görüşeceklerini ifade etti. Peki ismini dahi ifade etmekten kaçındığı bu durumda, Türkiye ile sorunu görüşeceklerini açıklaması “dışsal etkiyi” kendi eli ile ifade etmesi demektir. Yani korkunun ecele faydası yok. Açıklamasının önemli bir yanı ise konu ile ilgili olarak Hükümete öneriler sunacağını ifade etmesi idi. Halbuki Cumhurbaşkanının Anayasal yetki ve görevleri arasında Bakanlar Kuruluna Başkanlık yapmak var.
Ama bu yetkiyi kullanmak istemediği, “hükümete öneri sunacağım” demesinden ortaya çıkmaktadır. Yani sıradan biri görevi iş gibi yani iş yaparmış gibi görünmek gibi davranıyor. Halbuki bu Anayasal yetki ve sorumluluk, toplumsal sorunlarda çözüm yolu bulmak için Anayasanın Cumhurbaşkanına verdiği en önemli görevdir. 
Bu görevi doğru kullanmak, sorunları çözme yolunda önemli bir zemindir. Bunun için Cumhurbaşkanı tüm toplumu sarsan bu sorunla ilgili olarak hızlı ve geniş kapsamlı ortak paydayı süzecek bir çalışmanın odağı olmalıdır. Bu bakımdan Cumhurbaşkanı toplumun tüm kesimleri. Siyasi ve sivil toplum örgütleri, akademisyenleri ile bir dizi değerlendirme toplantısı yapması gerekir. İş dünyası, Bankacılar, emek dünyası, Mecliste temsil edilsin edilmesin siyasi partiler ve ekonomistler, iktisatçılar, akademisyenlerle ile ayrı ayrı görüşmeli. Hükümet ve Kamu yönetiminde yer alan ekonomi alanındaki bürokratlar, emekli bürokratlar ve siyasilerle de görüşerek ortak bir payda oluşmasına zemin sağlamalı ve bunu Bakanlar Kurulu ile birlikte değerlendirip ortak bir eylem planı sağlamalıdır.
İşte buralardan süzülecek bu planla da gidip, “dışsal nedenler” dediği bu sorunu, Türkiye ile ele alması, görüşmesi gerekir. Konuyu, öyle Hükümete öneriler sunacağım gibi imaj çalışması mevzusu haline getirmeden bu ciddiyetle ele almak gerekir. Sayın Cumhurbaşkanından olmayacak bir şey isteyerek, bir vicdansızlık mı yaptım? Değerlendirmek okuyucunun.

YORUM EKLE

banner608

banner473