“Eğitim” Princeton Üniversitesi’nin eski rektörü Dr. John G. Hibben’e göre “Hayat şartlarına uyum gösterebilme yeteneğidir.”
Eğitimin en büyük hedefi der Herbert Spencer, “Bilgi değil eylemdir.”
Öğrenim sürekli ve kararlı bir şekilde uygulama ve tekrar etme ile gerçekleşir Öğrenim bir eylem sürecidir. Bizler biliyor ama uygulamıyoruz. Çünkü kolaya kaçmayı tercih ederiz.
Fakat “Başarının yüzde otuzu bilgi yüzde yetmişi iletişim ve insan ilişkileridir” diyor Dale Carnegie.
Örneğin; yorgun olduğunuz bir anda karşınızdaki insanın bakış açısını anlamaya çalışmak yerine onu eleştirmek ve suçlu bulmak daha kolaydır. Çoğu zaman hataları bulmak övgüye değer birşeyler bulmaktan daha kolaydır. Diğer kişinin istekleri yerine kendi isteklerimizden bahsetmek daha doğaldır ve bu böyle sürer.
Eleştiri, karşısındaki kişiyi haklılığını kanıtlamak için kendini savunmak zorunda bırakır; bu yüzden anlamsızdır.
Bir insanın değer verdiği onurunu yaraladığı, onun önemli biri olma duygusunu incittiği için de tehlikelidir.
Uluslararası üne sahip psikolog B.F. Skinner yaptığı deneylerin sonunda iyi davranışları için ödüllendirilen hayvanların, kötü davranışları için cezalandırılan hayvanlardan daha kolay ve daha hızlı öğrendiklerini kanıtlamıştır.
Eleştirilen insanda ortaya çıkan gücenme duygusu sadece işgörenlerin, aile bireylerinin ve arkadaşlarının morallerini bozmakla kalır ve eleştirie neden olan durumu düzeltmez.
Oklahoma’nın Enid kasabasından George B. Johnston bir inşaat firasında güvenlik koordinatörü olarak görev yapmaktaydı. Sorumluluklarından biri işgörenlerin şantiye sahasında çalışırken emniyet kasklarını giymelerine dikkat etmekti.
Sahada dolaşırken kaskını giymemiş bir işciye rastladığında onları sert bir şekilde uayarırken onlara sürekli uymaları gereken yasa ve yönetmelikleri hatırlatıyordu. Sonuç olarak suratları asılmış işçiler kasklarını takıyorlar ama George arkasını dönüp oradan uaklaşır uzaklaşmaz yine çıkarıyorlardı. George farklı bir yaklaşım sergilemeye karar verdi. Bir dahaki sefer kaskını giymemiş işcilere rastladığında, kasklarının rahatsız olup olmadığını, başlarına uyup uymadığını sordu. Sonrada yumuşak bir ses tonuyla bu kaskların onları yaralanmalara karşı korumak için yapılmış olduğunu söyleyerek sahada çalışırken bunları giymelerini önerdi. Sonuçta kurallara uymayanlar git gide azalırken, kalbi kırılan veya gücenen kimse olmadı.
Hiç düşündünüz mü bizler anne baba olarak, iş veren veya çalışma arkadaşları olarak, eş olarak karşımızdakini ne kadar eleştiriyor ve ne kadar övüyoruz? Hızlı bir oranlama yapsanız hangisi daha çok çıkar? Yapılan olumsuz bir davranışın sonuçlarının neler doğurabilecği hakkında karşımızdakini bilgilendirerek olumsuz davranışı ortadan kaldırmak yerine veya olumlu davranışları ödüllendirerek olumlu davrnışları artırmak yerine, suçlama ve eleştiriyi tercih ediyoruz. Eleştiri sadece onuru zedelenmiş ve öfkeli insanlar yaratır. Övgü ise karşımızdaki insanı şevklendirir, heyecanlandırır ve tüm engelleri ortadan kaldırır.
Elbette ki; övgü ve yağ çekmek farklıdır. Birini övmek ile yağ çekmek arasındaki fark nedir?
Çok basit; Birincisi içten, ikincisi yapmacıktır. İlki kalpten, ikincisi dudakların arasından çıkar. Biri çıkar gütmez, öteki çıkarcıdır. Biri herkes tarafından hoş karşılanıri öteki herkes tarafından kınanır.
İnsanlarla iletişim kurarken, sadece mantıklı yaratıklara karşı karşıya olmadığımız, duygusal davranan, ön yargıları olan, onuruna ve gururuna düşkün yaratıklarla iletişim kurmaya çalıştığımız unutmamalıyız.
Bu konuyla ilgili yazmaya devam edeceğiz…
Tavsiye Kitap: Dale Carnegie “Dost Kazanma ve insanları Etkileme Sanatı”