Son zamanlarda bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemeğe başlaması nedeniyle, çevre konusuna halkımızın ilgisi artmıştır. Kuşkusuz, çevre sorunlarına karşı gösterilmekte olan duyarlılık, umut vericidir. Ancak daha tehlikeli boyutlara ulaşmasının önlenmesi ve çözümlenmesi için, soruna doğru teşhis konulması ve çözüm yollarının isabetli bir şekilde belirlenmesi gerekir.
Ülkemizdeki duruma baktığımız zaman, diğer konularda olduğu gibi çevre ile ilgili hemen hemen tüm sorunlar bilinmektedir. Çevre ile ilgili faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerimiz ve çevreye duyarlı medya mensuplarımız bu sorunları bıkmadan defalarca gündeme getirirler. Örneğin zeytin- harup katliamı, anız yakımı, taş ocaklarının tahribatı, kuyu açılmasının ve mevcut yer altı su kaynaklarının disiplin altına alınmaması, dere yataklarına ev yapma izni verilmesi, doğanın kendi kendini yenilemesini önleyen başıboş keçi sürüleri sorununun halledilmemesi, çöplerin yakılması, tarımsal ürünler üzerindeki tarımsal ilaç kalıntıları, köylerdeki kesimlerde iç organların çevreye atılması sonucu insanlarımızı tehdit eden ekinokok vakalarındaki oranın yüksekliği, ülkemizin bitki örtüsü bakımından fakirliği, bazı kimselerce gelişigüzel yerlere çöp ve inşaat artıkları atılması, anayollarımızdaki ağaç yetersizliği, hatalı inşaat izinleri sonucu yer altı su kaynaklarının kirletilmesi, yıllardan beri üzerinde çok konuşulan sorunlardır.
Bazı kimselere göre bu sorunların sebebi bilinçsizlik olup, iyi bir eğitim ve bilinçlendirme kampanyası ile bunlardan kurtulmamız mümkündür. Bu görüşte olanlar, sorunların çözülmemesindeki başarısızlığı, çevre konusunda faaliyet gösteren ve yaptırım gücü olmayan sivil toplum örgütlerinin çalışmalarının yetersizliğine de bağlamaktadır.
Kuşkusuz eğitim ve bilinç her alanda olduğu gibi çevre konusunda da çok önemlidir.Ancak, devletin ilgili kuruluşları etkin bir şekilde çalışmazsa, yasalar caydırıcı olmazsa, hele yasalar ciddiyetle uygulanmazsa, hiçbir soruna çare bulunması düşünülemez bile.
Ülkemiz çok küçük olduğu için ve herkes herkesi tanıdığı için devlet memurları çoğu kez yasalara aykırı hareket edenlere karşı işlem yapmakta zorlanmaktadır..Seçimle iş başına gelen bazı yetkililer ise, oy kaybına uğramamak düşüncesiyle populistce hareket etmektedir . Bazı yöneticiler ise yukarıya şikayet edilmekten ve koltuğunu yitirmekten korkarak yasaları uygulamaktan kaçınıyor. İşte bu gerçekler nedeniyle bir çok sorumlu, işini tam yaparak zarara uğramaktansa, yasaların çiğnenmesini görmezlikten gelmeği tercih etmektedir.
Kuşkusuz içinde bulunduğumuz koşullarda bazı kimseler için çevre sorunlarını bilinçsizliğe bağlayarak işin içinden sıyrılmak paha biçilmez bir cankurtaran simididir Gördüğüm kadarı ile, bilinçsizlik mazereti bir çok kimse tarafından da kabul görmektedir.
Ancak göz ardı edilen bazı gerçeklerin vurgulanmasında yarar vardır. İlkokul sıralarından itibaren çevre konusunda eğitim verilen ve öğrenim düzeyi Avrupa ülkeleri gerisinde olmayan, hemen hemen her evde televizyon ve bilgisayar bulunan ülkemizde halkımızın bilinçsiz olduğu gerçekle bağdaşabilir mi? Acaba, halkı yeterince eğitilmiş ve bilinçli olan gelişmiş ülkelerde çevre konusunda neden çok sayıda ve caydırıcı yasalar çıkarılıp bu yasalar ödünsüz uygulanmaktadır? .
Aslında, sadece bazı kimselerin çevre suçu işlemesi karşısında, tüm halkımızın çevre bilincinden yoksun olduğunun ileri sürülmesi ve tüm halkımızın suçlanması haksızlıktır. Halkımızın tek eksiği, devletin yanlış uygulamaları karşısında sessiz kalması ve ABD veya Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, çeşitli iletişim araçları ile ilgililere tepkisini belirtmemesidir.
Özetle belirtmek gerekirse çevre sorunlarından kurtulabilmenin başlıca yolu yasaların günümüz koşullarına göre yeniden düzenlenmesi ve devlet görevlileri ile yetkililerinin de devletin kanunlarını uygulamakla yükümlü olduklarının herkes tarafından kabul edilmesidir.