banner564

Çeteler ve silahlar

  Kıbrıs’ın her iki kesiminde ‘silahlı’ hesaplaşmalar giderek artıyor...
  Bunların değişik nedenleri vardır...
  Güneyde daha çok soygun olaylarında silah kullanılıyor...
  Bizde ise çek ve senet tahsilatlarında...
  Bir de kıskançlık krizine girildiği zamanlarda...
  Nedeni ne isterse olsun, artan suçlar karşısında KKTC’nin etkin önlemler alması kaçınılmazdır...
  Diyalog’un bugünkü manşetinde eski Başbakanlardan Ferdi Sabit Soyer’in söylediklerini tüm yetkililer ciddiye almalı ve bu konuda ileri adımlar atılmalıdır...
  Eğer bir devletten söz ediyorsak, bu devletin istihbarat birimi olmalıdır...
  Ülkeye giriş ve çıkışlarda denetimler daha da artırılmalıdır...
  Hatta mahkeme emri çıkarmak suretiyle şüpheli konutlarda arama yapılmalıdır...
  Bu konuda yıllardan beri yapmış olduğumuz uyarılar dikkate alınmış olunsaydı, bugün Kuzey Kıbrıs dünyanın en huzurlu, en sakin ülkesi olurdu...
  Silah taşımak ve silah zoruyla soygunculuk yapmak ağır bir suçtuır...
  Bu tür suçların önlenebilmesi için de etkin önlemlere ihtiyaç vardır...


Çözüm olursa kurtulur muyuz?
  Kuşkusuz; son zamanlarda artan şiddet olaylarında KKTC’yi ‘sahipsiz memleket’ olarak nitelemek de doğru değildir...
  Bazı kesimlerin, çözüm olması halinde bu tür olaylardan kurtulacağımıza ilişkin iddiaları hiç doğru değildir...
  Bizde ayda 2-3 kez silahlı saldırı düzenleniyorsa, güneyde hemen her gün benzeri olayların yaşandığını Rum basınından takip edebiliyoruz...
  Ayrıca Rumlarda yıllardan beri devam eden tehlikeli bir uygulama var...
  Mecburi askerlik görevini bitirdikten sonra ‘seferi’ listeye alınan herkese bir otomatik silah veriliyor...
  “Türkler saldırırsa bu silahla kendinizi korursunuz” deniyor...
  Türklerin durup dururken saldırmayacağını onlar da biliyor...
  Buna karşın silah dağıtımı devam ediyor...
  Bir tarafta ağır ekonomik kriz, diğer yandan silahlanmaya harcanan büyük paralar...
  Akıl işi değil ama bu uygulamayı sürdürüyorlar...
  Evinde G3 silah tutanların bir kısmı, zaman zaman bu silahlarla cinayet işliyorlar...
  Hatta polise ateş açanlar da var...
  Bazı kesimler, çözüm olması halinde adanın ‘silahsızlanacağını’ ve tüm silahların toplanarak imha edileceğini iddia ediyor...
  Ne var ki; bu iddialar pek de inandırıcı değil...
  Neden?..
  Çünkü 1960’ta iki toplumlu devlet kurulurken EOKA’nın silahları imha edilmedi de ondan...
  Zürih ve Londra anlaşmalarının imzalanması sonrasında göstermelik olarak EOKA’nın elindeki silahların toplandığı açıklanmıştı...
  Ama öyle olmadı...
  Bir süre sonra EOKA’nın silahları yer altından çıkarıldı ve namlular bu kez Kıbrıslı Türklere yöneldi...


Bu görevi kim üstlenecek?
 
  Peki, birkaç ay sonra çözüm oldu diyelim...
  ‘Seferi’ adı altında 100 binden fazla Rum’un evlerindeki silahları kim toplayacak?..
  Rum polisi mi?..
  Kıbrıslı Türkler bu konuda nasıl tatmin edilecek?..
  Sadece bu ‘silah’ meselesi başlı başına bir sorundur...
  Talat’a saldıran ELAM faşistlerinin, eski Rum Milli Muhafız Ordusu kamplarında silahlı eğitim gördüğünü ana muhalefetteki AKEL’in lideri Andros Kiprianu, belgeleriyle Rum Başsavcısı’na iletti...
  Peki Başsavcı ne yaptı?..
  “Evet, suç unsuru var ama mevcut koşullar nedeniyle dosyayı kapatıyorum” dedi...
  Yani bu faşistlerin silahlı eğitim görmelerine göz yumdu...
  Suçu yargıya taşımadı...
  AB üyesi bir ülkede bunlar yapılabiliyorsa...
  Ve AB’nin yetkilileri gözlerini kapatıp, bunları görmüyorsa...
  Yarın G3’lerin toplanmasında biz kime güveneceğiz?..
  AB’ye mi, BM’ye mi?..
  Rum Başsavcısı’na mı, Rum Polisi’ne mi?..
  Rum liderliği çok yanlış bir hesapla, kendi halkını silahlayarak, Kıbrıs sorununu daha da karmaşık bir hale getirdi...
  Ve bugünkü koşullarda Kıbrıslı Türklerin ‘güvenlik endişesi’ giderilmiş değildir...
  Kısa sürede çözümden söz edenler, öncelikle güneydeki evlerden G3’leri toplamaya başlasınlar ve bizleri tatmin etsinler...
  Evlerde saklanan silahların miktarı 100 binden fazladır...
  Toplasınlar silahları, iyi niyetlerini görelim...
YORUM EKLE

banner608

banner473