Covit-19 virüsüne karşı mücadele sağlığımız ile ilgili endişe ve korkuları ortaya çıkartmadı. Devlet, ekonomi, sosyal adalet, hukuk düzeni, tüm değerlere bakışı ele almak gerektiğini ortaya çıkarttı.
Bir kere İslam, Hristiyan, Yahudi. Hindu, Budist ve diğer tüm dini inançlar, kendileri ile ilgili tüm dini ibadeti ve törenleri kitlesellikten çıkarttı. Camiler, Kiliseler, Havralar, Tapınaklar insansız kaldı. Kâbe, Vatikan, Ağlama Duvarı, Corona nedeni insansız. İnsan sağlığı, kitlesel ibadetlerden daha önemli.
Herkes yine inancı ile baş başadır. Ancak duasını, ibadetini, kendi dini kurallarına göre evinde yapıyor. Demek ki kutsallığa en laik olan insan ve sağlığıdır. Burada da dinden ayrı, renk, dil, ulusal, ırksal ayıca makam, mevki, meslek, maddi durumdaki farklarında, belirleyici olamayacağı ortaya çıktı.
Yani bir kulübede yaşayan ile bir sarayda yaşayanın endişesi, korkusu ayni oldu. Elbette ki imkân farkı var. Ama imkânı en gelişmiş olan da bu tehlikeden azade kalamıyor. Yani Corona, pek çok değerin önceliğini sarstı. Önemli değerin insan, onun ortak sağlığı olduğu ortaya çıktı.
Bu yalnız dini inançlarla da sınırlı değil. Üzerinde insanların büyük enerjiler harcadığı, dünyalar kurup dünyalar yıktığı ideolojiler, siyasi görüşlerle de ilgilidir. BM Genel Sekreteri Sayın Guterres dünyanın karşı karşıya kaldığı bu Covit-19 salgını nedeni ile yayınladığı mesajda bu felaketin; “ savaşın ne kadar aptallık olduğunu ortaya koyduğunu, bu nedenle sürekli ateş kes önerdi “ .
Ama “ aptallık", yalnız bununla sınırlı değil. Hala ilkel ideolojik, siyasi hesaplaşmalar ve dar ekonomik menfaatler içinden Covit-19 acısına bakma çabasında olan kesimler içinde geçerlidir.
Bununla ilgili pek çok fikir, Covit-19 salgını sonrasında yaşayanlar arasında gelişecek. Bu küçük adanın Kuzey yarısında yaşayan bizler için bir konu var ki bunun konuşulmasını da ele almamız gerekir.
Bu salgın ve sağlık endişesi bize, Kuzey Kıbrıs’ta etkin bir devlet yapısına ihtiyacımız olduğunu gösterdi. Bu etkin devlet yapısı, kurumsal olarak teknik, sosyal, hukuki ve demokratik yanı ile olmalı. Bu devletin ayni zamanda etkin uluslararası bağı ve ilişkisi olmalıdır. Bu devlet, adanın Güney yarısını paylaştıklarımızla da barışık olmalıdır. Adamız üzerinde yaşayan, ana dili farklı olan tüm sakinleri ile ortak kaygılarda işbirliği ve ortak tepkiyi verebilecek bir özelliği olması gerekiyor. Bunun Türkiye, Yunanistan, AB , BM ve ona üye olan tüm devletlerle de bağının olması gerekir.
Bu Covit-19, hem Kuzeyde hem Güneyde yaşayanların bir birlerine karşı üstünlük için silaha harcadıkları her kuruşun, her sentin; imkan ve olanakları sınırlı olan bu adada; esasa, yani insanlara harcamaları gereken kaynaklar yanında anlamsız ve boş olduğunu gösterdi.
Evet, Kuzeyde bu değerlerde bir devlet yapılanmasına ihtiyacımız olduğu açığa çıktı. Bunu kime göz ardı edemez. Üstelik de yalnız olduğumuz gerçeği de meydanda. Bu yıkım nedeni ile AB, Güney kendi derdine girdi. Türkiye de öncelikle kendi imkânlarını kendine yöneltmek durumundadır. Baksanıza “ Biz bize yeteriz" kampanyasını devlet örgütlüyor. Kendi iç kaynaklarını daha da zorlamaya çalışıyor.
Bu yüzden dünkü reflekslerle olaylara bakmamak gerekiyor. Elbette ki herkesin bir bakış penceresi var. Kimse kendi penceresinden bakmaktan vaz geçmesin. Ama kendi penceremizden bakarken, birlikte ortak alan olan terasa çıkıp, bir de o terastan daha geniş alana birlikte bakmaya başlayalım.
Bu yüzden artık ortak alan olan terastan bakmak için Büyük Buluşma alanına çıkalım. Orda büyük buluşmayı yapalım.
Büyük buluşma için terasa
- 01 Nisan 2020, 09:39
- 240
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi