Kıbrıs’ta iki kez görev yapmış olan emekli büyükelçi Aydan Karahan, Kuzey Kıbrıs’taki siyaseti ve insanlar arasındaki rekabeti anlamakta zorlandığını belirterek şöyle demişti:
“Devlet Başkanı, Başbakan veya bir müsteşar, bir daire müdürü yardımcısının kendisine rakip olmasından çekiniyor. Nitekim de yardımcılar kısa sürede, üstündeki kişiyi yerinden oynatmaya çalışıyor... Büyükelçilikte müsteşarın, benim yerime oynadığını düşünmek veya görmek gibi bir durumdur bu...”
Sayın Karahan’ın bu tespitleri doğruydu...
Kıbrıs’ta bir insana görev verdiğiniz zaman, ileride sizinle nasıl uğraşacağını bilemezsiniz...
Otuz yıllık deneyimi 30 gün içinde ezip, geçebileceğini düşünenler var...
Bunun için de elinden geleni ardına koymazlar...
Ya kendilerinin daha yetenekli, daha başarılı olduğunu söyleyip dururlar...
Ya da yalandan haber üretir, iftira atarlar...
Bir üstünü karalamak suretiyle ‘düşüncelerini gerçekleştirebilecekleri’ yanılgısına kapılırlar...
Bir anda büyüme olur mu?
Dur bakalım kardeşim...
Otuz yıllık birikimi 30 günde nasıl ezeceksin?..
Onun yerine geçtiğinde bu halka, bu ülkeye ne vereceksin?..
Merdivenleri bir çırpıda çıkamazsın...
Birileri seni zorla çakarsa bile kısa sürede bodrum katına indirilirsin...
İster şirket yönetiminde, isterse devlet yönetiminde merdivenler adım adım çıkılır...
Her geçen gün bir tecrübedir...
Daha çok öğrenmek, başarılı hizmetler verebilmek için deneyim kazanmak ve ondan sonra adım atmak zorundasınız...
Geçmişten bazı örnekler
Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ‘adam harcamakla’ suçlanırdı...
Hatta ‘yerine adam yetiştirmediği’ söylenirdi...
O yıllarda bu söylenenlere hepimiz katılır, destek verirdik...
Fakat zaman geçtikçe merhum Cumhurbaşkanı’nın haklı olduğunu düşünürsünüz...
Bir adım zıplattığı adam, 30’uncu günde kendini Cunmhurbaşkanlığı sarayında görmeye başlarsa ve altınızı oymak suretiyle bunu gerçekleştirebileceği düşüncesine kapılırsa, elbette tedbirinizi alacaksınız...
Çok kısa bir süre önce bu ülkede Eroğlu-Küçük krizi yaşandı...
Bu krizin KKTC’ye ve Türkiye’ye maliyeti çok büyük oldu...
Devletin en üst makamları mahkemeye taşınarak, halkın gözünde küçüldü...
Kamuda hizmetler dibe vurdu...
İstihdamlarda delege reçeteleri kullanıldı...
İşe alınan insanlar borç altına girdikten kısa bir süre sonra işten çıkarıldı...
Nereden bakarsanız bakın, tam bir fiyasko...
Peki neden böyle oldu?..
Eroğlu’nun desteği ile Başbakanlık görevine getirilen Küçük, kısa sürede Cumhurbaşkanlığı mücadelesi başlattı da ondan...
“Ne yani Eroğlu Cumhurbaşkanı olur da ben olamaz mıyım?” diye düşünmüş olabilir...
Haklıdır da...
Neden Küçük de Cumhurbaşkanı olmasın?..
Ama yolun başında iken, bir yılda sonuna gitmek kolay değildir...
Önce Başbakan olarak bu ülkeyi ayağa kaldırır, başarılı icraatlar yapar, halkın desteğini arkanıza alırsınız...
Zamanı geldiğinde ise adaylığını koyarsınız...
Siyasi teammüllere göre yaparsınız bu işi...
Yoksa 22 yıl süreyle UBP’ye genel başkanlık yapmış, sizi de o koltuğa getirmek için çalışmış bir insanı, bir ay içinde devirmeye kalkarsanız, hem kendinize, hem de ülkenize zarar verirsiniz...
Nitekim öyle oldu...
Bir yeni örnek daha
Küçük’ün, bir anda Eroğlu’na karşı adaylığı ile yaşananlar hala hafızalarımızda dururken, bu kez müzakereci Kudret Özersay’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı ortaya çıktı...
Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşmelerin en kritik döneminde, size güven duyarak müzakerecilik görevi veren Cumhurbaşkanı’na karşı aday çıkıyorsunuz...
Hakkınız yok mu?..
Elbette var...
Ama önce o görevden ayrılırsınız, sonra adaylığınızı açıklarsınız...
Eroğlu, kendisine karşı yarışacak olan bir kişiye nasıl güven duyabilir, nasıl görev verebilirdi?..
Bir defa geçmişte yaşananlar var...
Müzakerecilikten ayrılan Özersay’ı, bir süre sonra yeniden göreve getiren Cumhurbaşkanı Eroğlu, yapmış olduğu bu hareketle büyük takdir toplamıştı...
Affedici yanını herkes memnuniyetle karşıladı...
Ama Özersay, Eroğlu’na karşı ikinci sürprizi yaparak Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıkladı...
Bu bir hak olmakla birlikte, halkın büyük bir kısmında verilen göreve ve duyulan güvene karşı ‘haksızlık olarak’ nitelendirildi...
Hata birçok insan “acaba Özersay’ı, Eroğlu mu hazırlıyor?” yorumları yapıldı...
Halbuki; öyle bir durum yoktu...
Özersay, müzakerecilik görevini sürdürürken, kendisini bu göreve getiren Eroğlu’na karşı rakip çıktı...
Bu neye benzer?..
Rum müzakereci Mavroyannis’in, Rum lideri Anastasiadis’e karşı rakip çıkması...
Güneyde böylesi durumlar pek yaşanmaz...
Çünkü adaylık için siyasi partilerin güçlü desteği şarttır...
Herkes bunu bilerek yola çıkar...
İşte o nedenle Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun, müzakereci Özrsay’ı görevinden almasını kimse yadırgamamalı...
Kendisine Nisan 2015’e kadar ‘iyi hazırlık’ şansı verdi...
Hayırlısı olsun...