Varlıklı adamın hayatta iken çocuklarıyla ilişkilerinin ne kadar mükemmel olduğunu düşünelim…
Baba hayatta iken; evlatlar arasındaki ilişkiler de mükemmel…
Bazı babalar vardır ki; hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamayı tercih eder…
Ve o gün geldiğinde mülklerinin paylaşımı konusunda evlatlar arasında görüşmeler başlar…
Birisi “ben şunu istiyorum” dediğinde, diğeri “eee ben de onu isterim” diyorsa; işte o an kıyametin başlangıcıdır…
Hele işin içine bir de gelinler veya damatlar girdiğinde; babanın sağlığında can ciğer olan kardeşler bir anda düşman kesiliverirler…
Bunun yüzlerce, binlerce örneği vardır…
Hatta avukatların değerlendirmesine göre; baba veya anne öldükten sonra mal varlığını uzlaşı ile paylaşan kardeşler, kavga edenlerden çok daha azdır…
Paylaşım öncesinde “biz dünürümüzle veya eltimle, bacanağımla çok güzel anlaşıyoruz” diyenler de, iş paylaşıma geldiğinde düşman oluveriyor…
Öyleyse ‘mal paylaşımını’ ve ‘mülkiyet hakkını’ küçümsemeyelim…
Onlar ne yaptı, bizler ne yapıyoruz?
Biz Kıbrıslı Türkler, 1974 sonrasında ‘koşulların da etkisiyle’ çok ciddi değişimlere uğradık…
Özellikle ‘ganimet düzeni’ bizleri ‘dostluktan, sevgi ve saygıdan’ çok uzaklaştırdı…
“Onun var da benim neden olmasın” yarışı bir yana…
“Ona daha çok verdiler” diyerek, az ve çok alanların kıskanç tavırları ve paylaşım kavgasıyla bugünlere gelmiş olduk…
Ve 3 yıl öncesinde Rumlara altın tepside sunduğumuz Maraş’ın şimdi bizim olduğunu iddia ederek ilerlemeye ve oralardan da bir şeyler koparmaya çalışıyoruz…
Bu görüşe karşı çıkanları ise ‘satılmış’ veya ‘Rum uşağı’ gibi çirkin ifadelerle kınamaya çalışıyoruz…
Bunlar kabul edilebilecek davranışlar değildir…
Kendi kendimize fikirler üreterek, uluslararası hukukun dışına çıkma gayretlerimiz boşunadır…
Tam tersi içte birlik ve beraberliğimizi daha da yıpratıcıdır…
Böylesi bir gidişatın toplumlara huzur ve mutluluk getirdiği görülmüş, duyulmuş değildir…
Onlar yapmadı mı?
Evet; 1963-74 arasında Rumlardan çok çektik…
Şehitler verdik, bazı bölgelerde evlerimizi kaybettik…
Ancak; 1974 sonrasında elde ettiğimiz olanaklar, önceki yıllarda kaybettiklerimizden çok daha fazladır…
Mukayese bile edemeyeceğimiz kadar fazladır…
Öyleyse başından itibaren yapılması gereken ‘adil bir düzenlemeye’ gitmekti…
Nüfus mübadelesinin ardından kalıcı bir anlaşma ile mülkiyet sorunu halledilmeliydi…
Bunu başaramadık…
Ankara’nın başlangıçta izlediği siyaset, Kıbrıs sorununun federasyon çerçevesinde çözülmesiydi…
Barış Harekâtı’nın Başbakanı Bülent Ecevit, uluslararası hukuku dikkate alarak ‘Federe Devlet’ dışında bir adımın atılmasını kabul etmemişti…
Ne var ki; Türkiye’de askerin iktidar olmasıyla birlikte merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, ayrı devlet ilanını ileri götürdü…
Bugün oldu, Türkiye’nin ‘yakın dostu’ olarak bilinen Arap ülkeleri dahi KKTC’yi tanımadı…
Mısır, Suriye, Lübnan, Katar, Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın, Güney Kıbrıs’la ilişkileri tarihin en ileri seviyesindedir…
Daha neyi bekleyeceğiz?..
Gelinen aşamada daha kaç yıl ‘tanınmayı’ bekleyeceğiz…
Geçmişte yaşadıklarımızı bırakın Türkiye’ye; kendi gençlerimize dahi anlatamadık…
Tamamen çıkar ilişkisine dayalı bir siyaset düzeni yarattık…
Her ay sonunda maaşların ödenip, ödenmeyeceği kabusuyla yaşıyoruz…
İyi eğitim alan gençlerimizin dışlandığı, parti rozeti takanların başa getirildiği çarpık bir yönetim şekliyle, Kıbrıs’ın kuzeyinde harikalar yaratacağımızı mı düşünüyoruz?..
Bir an için bugünkü düzenin 10 yıl daha devam ettiğini kabul edelim…
Geriye kalan Rum mülkleri de elden gittiği zaman ne yapacağımızı, nasıl ayakta durabileceğimizi bilen var mıdır?..
Kimlerin Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olacağını ve bu görevlere getirilenleri kimlerin ‘yönlendireceğini’ tahmin edebiliyor muyuz?..
Peki ne olmalı?..
Önümüzdeki seçenekler çok da fazla değildir:
Bu şekilde çarpık bir düzen içinde geleceği belirsiz bir şekilde yaşamaya devam mı?..
Bizlere şu ana kadar siyasi eşitlik düzeyinde ortaklık hakkı vermeyen Rumları 50 yıl daha beklemek mi?..
Kuşkusuz; BM nezdinde etkin girişimler yaparak, iki bölgeliliği koruyacak ve AB’den eşit düzeyde yararlanacak bir çözümü zorlamak doğru olandır…
En zor konu olan mülkiyet sorununun çözümü için de milyarlarca dolarlık bir kaynak yaratılmalıdır…
Mal yüzünden kardeşin kardeşle kavga edip küstüğü bir dünya düzeninde, hiç kimse malını bir başkasına hediye edecek değildir…
Bu gerçeği hala anlamayan varsa; onların izinden gitmek intiharı tercih etmektir…
GÜNAYDIIN Kktc ! Yıllardır aldık bizimdir ve vermeyiz dediğimiz Rum Mülkleri için yıllardır yok sayıp çalıştırmadıgımız TMK bugün Başımıza Taş Gibi düşmüştür ! Sayın Reşat Akarın her Programında yıllardır yöneticilerimizi TMK Çalıştırın uyarılarını yukardan aşağıya maalesef kimse kayde almamıştır! TMK çalıştırılmadan Rum Mülklerini Koçanlayıp SATTIĞIMIZ İnşaat Sektörümüzün de diğer Sektörlerimiz gibi Ben yaparım olur beceriksizliğimizden elimizde patlayacağı günler ise yakındır , Bugüne kadar hangi Sektörümüz Beceriksizliğimizden elimizde patlamadı ki ! Ne Siyaseti ve ne de Ekonomiyi yönetebildiğimiz KKTCde artık TURİZMİN ve Ekonominin Güney Kıbrıs’a Siyasetin ise Dikili taş önüne kaymasına niye şaşırıyoruz acaba ! TMK çalıştırmanın Ciddiyetini şimdi anlayan Yöneticilerimiz yıllardan sonra dört Elle sarılmaya çalıştığı TMK için 50 milyon dolar ayırmış ! KKTCdeki Yüzde 85 Rum malı için Bu gülünç rakama Kargaların bile gülmesi kaçınılmazdır , Dökülen yollardaki Çukuru dolduramayan Borçlanamadan maaş ödeyemeyen kasası boş KKTC devleti Bugün TMK için Onlarca Milyar Doları Türkiye’ye avuç açmakla mı bulacak acaba ! 41 Yılda var olanı yok etmekten başka KKTC neyi yapılabilindi ki ! Her geçen gün kötü Siyaset ve Hamasetle daha da kötüye giden ve yoksullaşıp fakirleşen KKTC ile kaç yıl daha gidebileceğiz bilen var mı ?
Ekonomimizin yerle bir olduğu bu günlerde Başımıza düşecek TMK Topuz’u için bu saatten sonra KKTC ne mi yapabilir ??
TOO LITTLE TOO LATE