banner564

Bu bile yetti mi yani?

Çeşitli arkadaşların bildirdiklerine göre, Cumhurbaşkanı Tatar da içinde olmak üzere, UBP cephesinde ciddi bir endişe var: “Türkiye’nin Kıbrıs sorununa ilişkin tutumu değişiyor, ne yapacağız?”
Kimileri, müzakere olmadığı için “özel temsilci” tanımlamasını kullanan Ergün Olgun’un görevden ayrılmasına bu gözlükle bakıyorlar. Yılların deneyimine sahip olan Ergün Olgun, müzakere masasının kurulması ve kendisinin bugüne kadar ifade ettiklerinin tersi bir pozisyonla işin sürdürülmesini kabullenmeyeceği için yaşını ileri sürerek görevden ayrıldı yorumları yapılıyor.
Kudret Özersay’ın adını ortada dolaştıranlar, Tatar’ın “etkisiz eleman” durumuna gelebileceği imajını yaratırken Türkiye’nin önemli bir politika değişikliği yapmaya hazır olduğu mesajını da güçlendirmiş oluyorlar.
Erdoğan’ın geçtiğimiz gün Bakanlar Kurulu toplantısından sonraki konuşması bu tartışmalarının üzerine adeta tüy dikmiş oldu: “Biz Ada'nın gerçekleri temelinde çözümden kaçmadık, kaçmayız. Elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyiz. Annan Planı dahil tüm süreçlerde bunu gösterdik. Yine göstereceğiz.”
Ne yani, Türkiye, Annan Planı’na benzer yeni bir sürece destek mi verecek? Eski tarz müzakere olmasa bile, her şeyin masada olacağı ve 10-15 günlük süre içinde sonuca ulaşmanın hedefleneceği yeni bir Crans Montana mı tezgahlanacak?
Türkiye’nin Kıbrıs sorununa ilişkin politikasının tümüyle Türkiye-AB ilişkileri ile bağlı olduğunu bilmeyenimiz yoktur sanıyorum. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı konuşmada AB üyeliği ve gümrük birliği başlıklarında “ilerleme sağlamak istediklerini” de belirtmiştir. İşin bir başka noktası da Erdoğan’ın “Karşımızdakilerin dayatmalarda ısrar etmek yerine sahadaki durumu kabullenmesi gerekir” demiş olmasıdır.
Erdoğan’ın söyledikleri kadar, AB yetkililerinin tutumunu da dikkate almak zorundayız tabii… AB yetkilileri Türkiye ile daha güçlü ilişki istediklerini belirtirken Türkiye’nin bugünkü haliyle demokratik ve ekonomik standartları karşılayamayacağını da defalarca vurgulamışlardır.
Bu durumda ilişkinin yeniden başlaması, görüşmeler yapılması, tarafların birbirlerinden isteklerini dile getirmesi, iki taraf için de bazı “ev ödevleri” saptanması ve bu süreci desteklemek bakımından karşılıklı yakınlaşma adımları atılmasından başka bir şey beklemek hayalcilik olacaktır. Kıbrıs sorununda bir görüşme trafiğinin yaşanması da bu sürecin olmazsa olmaz bir unsurudur. Daima öyle olmuştur; sanırım yine öyle olacaktır.
Ortada ciddi bir müzakere ve çözüm sürecinden daha çok, basit bir “ilişkileri biraz düzeltme” arayışı var.
Yine de endişelenenleri anlamak lazımdır! 
Böyle bir ortamda ne söyleyecek veya ne yazacaklar? Nasıl davranacaklarını bilemiyorlar. Politik bir varlık olmadıkları belki bir kez daha açığa çıkmış olacak. Erdoğan’ın basit bir manevrası bile telaşlanmalarına yetmiş görüyor.
Ama bizim, KKTC yurttaşlarının bu ilişkinin gelişmesine, yumuşama olmasına, iş birliği olanakları ortaya çıkmasına ihtiyacımız var. Türkiye’nin, Yunanistan’ın ve Avrupa’nın olduğu gibi…


Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerini geliştirmek istiyorlar. Kıbrıs sorunu ciddi bir engel gibi görünüyor olsa da bu engeli ortadan kaldırmak veya en azından etkisini azaltmak için atılabilecek adımlar var.

YORUM EKLE

banner608

banner473