banner564

Brexit ve biz

Brexit gerçekleşti. İngiltere AB ‘den ayrıldı. Sürecin nasıl başladığı ve geliştiği kadar, bundan sonraki gelişim önemlidir. Ayrılmanın son günü, Avrupa Parlamentosu’nda yaşananlar bunun için ciddi bir göstergedir. Çünkü Brexit Partisinin başkanı Sayın Farge ve bu partinin milletvekilleri ulusal bayraklarla temsil edilmenin yasak olduğu salona, İngiliz bayrakları ile girip şov yaptılar. Yani ayrılacakları kurumun değerlerine de hiç saygı göstermediler. Fransa Devlet Başkanı Sayın Macron'un bu olay sonrası, İngiltere’nin İkinci Dünya Savaşındaki desteklerine yönelik saygı demecini, bu gösteri sonrası, Fransa’da, İngiliz milliyetçiliğine dönük tepkiyi yatıştırma adımı olarak değerlendirdim.
Tıpkı, Türk bayrağını AP salonunda yırtan Neo Nazi Yunan asıllı sözde milletvekilinin davranışına karşı Yunanistan'da, Türkiye’de ve bizde oluşan karşı tepkiler gibi.
Üstelik Neo Naziler ve aşırı sağcılar, globalleşmeye karşı olduklarını, ulusal egemenlikleri ortadan kaldırdığından söz ediyorlar. Fakat piyasayı ve neo liberal politikaları kutsayarak, kendi “ulusal" ekonomilerinin dünyanın hakimi olmasını arzuluyorlar. Sayın Tramp'ın güçlü ABD vurgusu gibi Brexitçiler de güçlü İngiltere diyorlar. Globalleşmeye karşı, ama dünyanın egemeni olmak istiyorlar. 
Ancak bu aşamada ben Fransız ve Alman popülist sağcılarının İngiliz Brexitçileri gibi davranacaklarını sanmıyorum. Bunlar AB’den ayrılmayı değil, aksine, AB'de kalmayı ama AB politikalarının yabancı ve İslam karşıtlığı ile tüm farklılıklara dönük katılaşması için siyaset geliştirmeye çalışacaklardır. Çünkü artık dünya, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları öncesinden daha da küçüktür. Kolay paylaşılamaz. Neden mi? Şimdi artık Çin, Rusya, Hindistan gibi Uzak Doğu’nun da içinde ekonomik güçlü odaklar var. 
İkinci Dünya Savaşı sonunda çelik ve kömür birliği ile yola çıkan AB, bu proje ile gerçekten iki dünya savaşının çıktığı Avrupa’da, barışı sağladı. Ayrıca demokratik değerlerin ve hukuk düzeni ile ekonomide ve sosyal yaşamda standartların yerleşmesine de büyük katkı getirdi. Fakat, 2008 ekonomik krizi ile birlikte uygulamaya giren politik kararlar iki olguyu zedeledi. Bunlardan biri emeğin Avrupası. Diğeri de genişleme ile birlikte daha yoksul AB üyeleri oldu. Bu iki açıdan olumsuz oldu. Biri emeğin desteğinden uzaklaştı. Diğeri ile de aşırı milliyetçilikler; yeni üyelerin içinde ve AB'nin eski üyelerine dönük gelişen göç ile onlar içinde de yabancı düşmanlığı beslendi.
Ayrıca AB’nin Türkiye üyelik sürecinde izlediği olumsuz tavır da, yabancı düşmanlığının beslenmesine katkı sağladı. Fransa, Almanya gibi metropollerde gelişen popülist milliyetçi siyasetler, bu zemini kullandı. Aynı şekilde bir Avrupa ve Doğu Akdeniz sorunu da olan Kıbrıs sorununu karşılıklı kabul edilebilir bir antlaşmaya götürme başarısını, kendi varoluş hikayesine ekleyemeyen AB; milliyetçi niyetlerin bir oyun alanına döndü. Buna kendi elleri ile yol açtı.
Şimdi ne isterse olsun, tüm AB karşıtlarının ve Brexitçilerin, AB'ye alternatif olabilecek bir önermeleri yoktur. Tek dayandıkları temel, ABD Başkanı Sayın Tramp gibi, üstünlükçü belirsiz politikalardır. Bu yüzden AB, kendi eleştirisini yapmalıdır. AB'nin yalnız bir şirketler birliği ile değil, halklar birliği ile gelişebileceği gerçeği ile hareket edilmelidir. Brexitçilere kolay gelsin! Bakalım kendi ulusal birlikleri ve demokratik birliklerini nasıl sağlayacaklar? 
Ama Brexit de bize ne getirecek? Şimdi İngiltere, AB ile ortak ticari faaliyet için ciddi bir müzakereye girecek. Böyle bir aşamada AB üyesi KC ile Yunanistan’ın da desteğini isteyecek. Peki, Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak, sırf BM Parametreleri dışında bir çözüm için arayış içinde olan Kuzey Kıbrıs’taki kimi çevrelerin dediği gibi bizim için Brexit; avantaj mı, yoksa dezavantaj mı olacak? Kuzey Kıbrıs'taki Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için boş ve popülist söylemlerle halka yanlış umutlar vermeyelim. Çünkü Brexit sonrası için çok karmaşık ve belirsiz bir ortam var. 

YORUM EKLE

banner608

banner473