banner564

BM’nin adil olmayan yanlı tutumu çözümü engellemektedir

Barış gücünün görev süresinin uzatılmasında sadece Rumların onayının alınması ve bize danışılmaması, BM’nin saygınlığına ve tarafsızlığına gölge düşüren utanç verici bir tutumdur.
BM’nin; Barış Gücünün görev süresinin uzatılmasında bizim onayımızı almaması, bu kuruluşu kendi çıkarlarına göre yönlendiren beş daimi ülkenin; uluslararası anlaşmaları kendi çıkarlarına göre dikkate aldıklarını, bizi yok sayan, aşağılayıcı ve  saygısızca bir tutum içinde olduklarını gösterir.
Kıbrıs Türk halkına karşı yapılan bu aşağılayıcı  ve haksız hakaret karşısında, BM’yi ve Rumları üzecek kararlar alarak tepkimizi göstermeliyiz.
Türk varlığını tanımaması ve Rum yanlısı davranışlarını terk etmemesi halinde, sürdürülebilir bir anlaşma yapılabilmesinde yardımcı olamayacaklarını yüzlerine vurmalıyız.
Ayrıca bizi tanımadıklarına göre biz de BM görevlilerinin, KKTC sınırları içinde  görev yapmasına izin vermemeliyiz.
KKTC’de yaşayan Rumlara güneyden gümrüksüz gıda yardımı taşımaları ayrıcalığına son vermeliyiz.
Mütekabiliyet ilkesi uyarınca Leymosun’da Türk ilk okulu açılmasına izin verilene kadar, Karpaz’daki Rum okullarının faaliyeti dondurulmalıdır.
1963 den günümüze yaşanan tüm olumsuzlukların ve yarım asırdan beri sürdürülen müzakerelere rağmen bir anlaşma yapılamamasının sorumlusu, Rum yanlısı davranan BM’dir. BM, yanlı tutumundan vazgeçmediğine göre bundan sonra da çözüme katkıda bulunamayacağı aşikardır.  
1963 kanlı olaylarından sonra Birleşmiş Milletler, eğer Kıbrıs Cumhuriyetinin her iki kurucu ortağını dikkate alarak hareket etseydi, sadece  Makarios yerine Türk liderini ve her iki halkı temsil eden ortak geçici bir yönetimi muhatap alsaydı, bugün dünyada bir Kıbrıs sorunu olmayacaktı.
1963-74 döneminde, Türk halkı can ve mal kayıplarına uğratılmayacaktı. Türkiye’nin askeri müdahalede bulunmasına gerek kalmayacaktı.
Kıbrıs Cumhuriyetinin iki kurucu ortağından biri olan Rumları temsil eden güneydeki yönetimin, Kıbrıs cumhuriyeti olmadığı inkar edilemeyen bir gerçektir.
Kanlı NOEL olaylarından sonra, sözde kan dökülmesinin acilen durdurulması bahanesiyle, güneydeki yönetimin Kıbrıs Cumhuriyeti kabul edilmesi, Londra ve Zürih anlaşmalarına aykırıdır.
BMGK’nın 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararının, 1960 anlaşmasına aykırı olduğu, haksız olduğu, art niyetli ve yanlı siyasi düşüncelerle alındığı yabancılar tarafından da kabul ediliyor;
Bazı Türk araştırmacılar da bu kararın Türkiye tarafından onaylanmasının stratejik hata olduğunu belirtmektedirler. (Tamçelik, Soyalp. 1964-92, BMGK’nin Kıbrıs’la ilgili aldığı bazı kararların özellikleri ve analitik değerlendirilmesi)
Uluslar arası hukuka, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına aykırı olan bu Rum yanlısı kararlar sonucu; Akridas ve İfestos katliamlarına, Ortega raporuna, ortaklık yönetiminden atılmamıza, 103 köyden göç ettirilmemize rağmen mağdur edildik. 1963-74 döneminde de, Rum saldırıları sonucu can ve mal kayıplarına uğratılmamıza rağmen, dünyadan izole edildik ve hala daha ambargolarla cezalandırılıyoruz.
BM kararları yanında bir de 2004’de güneydeki yönetiminin tüm adayı temsilen Avrupa Birliğine üye alınması, Rumların ENOSİS dışında bir çözüme yanaşmamasına sebep oluyor.
Gerçekten sürdürülebilir bir  çözümden yana olanlar, Rum’un meşru yönetim, bizim de tanınmamış devlet olduğumuz süre, anlaşma yapılamayacağını bilmelidir.
Çünkü 186 nolu karar ve AB üyeliği etkisiz duruma getirilmeden, Rum’un bizimle siyasi eşitliğe dayalı bir çözümü kabul etmesi için hiçbir neden yoktur.
Zaten geçmişten günümüze Birleşmiş Milletler, şimdiye kadar müdahil olduğu  hiçbir uluslararası sorunu çözmedi. Aksine daha da karmaşık şekle sokmaktadır.
Bu nedenle Birleşmiş Milletlerin yardımı ile Kıbrıs’ta sürdürülebilir bir anlaşma yapılabileceğini beklemek saflıktır.
Birleşmiş Milletlerin hala daha, iki halk arasında anlaşma yapılması için girişim yapmaya kalkışması durumunda, öncelikle yanlı davranmaktan vazgeçmesini, çözümün önündeki başlıca engel olan BM kararlarının kaldırılmasını, adada iki eşit egemen halk ve yönetim bulunduğu gerçeğini dikkate almasını şart koşmalıyız.
Aksi halde mağdur edilen taraf olmamıza rağmen, yarım asır daha çözümsüzlüğün kurbanı olacağız ve dayanaksız ambargolarla cezalandırılmamıza devam edilecek.
 

YORUM EKLE

banner608

banner474